'Mustafa Kemal'in askerleriyiz' 

 Asker-siyaset sarmalını konu alan yazı dizimizde bazı okuyucular sordular;  

‘e peki bizim cephede durum nedir’ 

Ya, arkadaşlar bizimkiler çok alıngan ama ucundan accık değinelim.  

Gene tarihsel bakış açısı ile. 

Türk ordusunda ilk siyasi çatışma aslında Kurtuluş Savaşının ilk günlerinde başlamıştı. Gazi paşamız, günün şartlarında bazı silah arkadaşlarını ikna etmekte çok zorlanıyordu. Mesela Büyük Taarruzun kahramanlarından Fahrettin Altay paşa o aralar Konya’da idi ve İstanbul ile Ankara arasında karar veremiyordu. Eğer Refet Bele’nin kurnaz bir oyunu sonunda oldu bitti ile Ankara’ya getirilmeseydi durum ne olurdu sorusu hala sorulur.  

Adını anmışken Refet paşaya yıllar sonra sorulur:  

‘Gazi ile anlaşamadığınız anlar oldu mu?’ 

‘Hiçbir zaman anlaşamadık’ diye cevap verir. 

Keza mesela Büyük Taarruz öncesinde Ali İhsan paşa ki cepheyi yaracak olan en kritik ordunun başındadır (1. Ordu) arıza çıkarır. Görevden alınır.  Yerine gelen Sakallı Nurettin paşa ile Gazi hiç anlaşamazlar. 

Hala sorulan sorulardan biri neden Karabekir paşanın tecrübelerinden yararlanılmadığıdır. 

Şurası kesin ki zaferden sonra cumhuriyetin ilanı esnasında Refet, Karabekir, Ali Fuat paşalar ve Hamidiye kahramanı Rauf bey devre dışı bırakılmışlardır… 

Haliyle küskün ve dargındırlar ilk siyasi muhalefeti onlar başlatır. 

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Mustafa Kemal, orduyu son derce a-politik bulduğu ama muhafazakarın önde gideni Fevzi Çakmak paşaya emanet eder. 

İzmir suikastı sırasında ve sonrasındaki mahkemelerde yargılanan paşaların durumu artık askeri değil, dibine kadar siyasidir. 

Ordunun belli başlı subayları sivil kıyafetlerle duruşmaları izlerler, gidişattan hiç de memnun değillerdir. Dönemin İstiklal mahkemelerinin yargıçları İsmet paşanın ‘dikkatli olun’ ikazına  ‘gerekirse onu da tutuklayalım’ diyecek kadar çizgiden sapmıştır. Nitekim paşaların beraatine karar verildiğinde ülke bir şenlik yerine döner. 

İkinci Dünya Savaşının karanlık yıllarında Fevzi paşa açıkça Almanlardan yanadır. İsmet paşanın ağırlığı olmasa ne olurdu sorusunun bugün cevabını verebilecek bir babayiğit ortada yoktur. 

Demokrat parti iktidara geldiğinde askeri bürokrasi oldukça rahatsızdır. Bazı iddialara göre İsmet İnönü -he- dese icabına bakmak için hazırdırlar. 

Bu yüzden orduda kapsamlı bir ayıklama (kimine göre kıyım) başlatılır. 

27 Mayıs subayları artık oldukça ABD etkisindeki bir orduya aittirler ve aslında 27 Mayıs çoğunun düşündüğü gibi silahlı kuvvetlerin çok da benimsediği bir ihtilal değildir, çünkü ast rütbeli subaylar tarafından yapılmıştır. Zaten 3. Ordu komutanı Ragıp Gümüşpala da ‘bu işin lideri kimdir’ diye sormakta beğenmediği bir cevap alırsa da Ankara üzerine yürümekte tereddüt etmeyeceğini açıklamıştır. (Ki sonradan kurulan ve Demokrat Partinin devamı olduğunu halka anlatan Adalet partisinin kurucu başkanı olacaktır.) 

12 Mart paşaları içinde mesela 1. Ordu komutanı Faik Türün politik görüş olarak sağlam bir -sağ- ekole ait, Hava Kuvvetleri komutanı (Muhsin BATUR)  ve Denizci (Eyicioğlu) ise -sol- tayfayla içli dışlıdır. 

12 Eylül paşaları genel olarak sağ eğilimlidir ancak Konseyin genel sekreteri Haydar Saltık daha çok sosyal demokratlara yakıdır. 

E bu kadar yeter değil mi?