Antalya Emek ve Demokrasi Güçleri ve Enerji, Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası üyeleri, "Asrın felaketi" olarak tarihe geçen 6 Şubat depreminde hayatını kaybedenleri anmak için Attalos Meydanı'nda bir araya gelerek basın açıklaması gerçekleştirdi. Alandaki ilk konuşmayı yapan KESK Antalya Şubeler Platformu Sözcüsü İlhan Karakurt, merhum sanatçı Ahmet Kaya'nın bir şiirini okuyarak sözlerine başladı. Karakurt, "İçimizde ölen biri var. Daha doğrusu içimizdeki insanlığı öldürdüler. Aradan iki yıl geçti. Depremin üzerinden geçen bu süre içerisinde ne depremzedelerin barınma sorunu çözüldü ne eğitim ve sağlık sorunları çözüldü. Şimdi de depremin yanıkları devam ediyor. O yüzden biz burada üşürken, onlar orada her gün üşüyor. Mezardakiler de üşüyor. Çünkü onların da yaşamına sebep olan bu karanlıktı, bu soğuktu ve hükümetin politikalarının bir sonucuydu. Gerçekten insanlık öldü. Göz göre göre çığlıkları duyduk. En son, 'Sesimi duyan var mı?' diyenlerin sesini duyduk. Ama sesini duymadı devlet. Göz göre göre öldürdüler. Sonra o devlet geldi oraya, 'Sessizlik' dedi. 'Sesimi duyan var mı?' diyenlerin sesi yoktu artık. Duyması gerekenleri duymayı o insanlar öldükten sonra 'sessizlik' diyenleri burada lanetliyoruz" diye konuştu.
'Öfkeliyiz!'
Antalya Emek ve Demokrasi Güçleri adına konuşmayı yapan Kadriye Tuğcu ise, "6 Şubat depreminin üzerinden 2 yıl geçti. Ne acımız dindi ne de öfkemiz!" diyerek tepki gösterdi. İki yıl önce, 6 Şubat 2023'te herkesin yüreğine kordan bir ateş düştüğünü söyleyen Tuğcu şöyle konuştu: "Gecenin zifiri karanlığında, saatler 04.17'yi gösterirken sadece Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Malatya, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis, Elâzığ ve Diyarbakır değil; hepimiz derin bir acıyla sarsıldık, yıkıldık. 2 yıldır yüreğimize saplanan onlarca kara saplı bıçakla yaşıyoruz. Aradan iki yıl geçse de ne yasımız bitti ne acımız dindi ne de öfkemiz. Öfkeliyiz. Çünkü 6 Şubat 2023'te doğal bir afetin göz göre göre büyük bir felakete dönüşmesine tanık olduk. On binlerce yurttaşımızın hayatına mal olan, kentlerimizi yerle bir eden bu felaket göz göre göre geldi. Öfkeliyiz. Çünkü ülkeyi yönetenlerin akla, bilime, mantığa, uyarılara kulaklarını tıkamasını on binlerce yurttaş canlarıyla ödedi."
'Üstümüz altımızdan daha çürük'
"1999 Marmara depreminin ardından dönemin Cumhurbaşkanı, 'Altımız çürüktür ama yine de bu altın üstünde yaşamaya mecburuz. Bu depremden çok şey öğrendik.' demişti. 24 yıl sonra gerçekleşen 6 Şubat depremi ise üstümüzün, yani mevcut devlet organizasyonunun, altımızdan çok daha çürük olduğunu göstermiştir. En son, daha 2 hafta önce, 36'sı çocuk 78 yurttaşımızın hayatını kaybettiği Kartalkaya Grand Otel faciasında bir kez daha gördük. Bu ülkenin üzerine adım adım kâr ve rant hırsını baş tacı eden, insan hayatını yok sayan bir yönetim anlayışı çöreklenmiştir. Bu yönetim anlayışı insanı, doğayı, tarihsel ve kültürel değerlerimizi sermaye kesimlerinin çıkarlarına teslim eden bir anlayıştır. Dolayısıyla iki yıl önce yaşadığımız yıkımın sebebi ne tek başına depremdir ne de binalardır."
'Unutmadık'
"Bu büyük yıkımda elbette ki kâr hırsıyla başı dönen, yaşadığı her karışı ranta çevirmeye çalışan müteahhitlerin büyük bir sorumluluğu vardır. Ancak asıl sorumlu bu kâr hırsını besleyenler, büyütenlerdir. İmar afları gibi garabetlere imza atarak suç işleyenlerdir. Denetim yapmaktan, etkili yaptırımlar uygulamaktan, süreçleri kurallara uygun yürütmekten aciz bir hukuk sistemi inşa edenlerdir. İnsan hayatını yok sayan bu sistemi her gün yeniden üretenlerdir. Aradan yüz yıl da geçse yaşadığımız acıları, bu acıları bizlere reva görenleri unutmayacağız. Depremin ilk iki günü boyunca ortalıkta görünmeyenleri de kendi sorumluluklarının üzerini örtmek için başlattıkları algı operasyonunu da unutmadık. Yakınlarımızdan haber almak için çırpınırken devreye konulan bant daraltmalarını, internet kesintilerini unutmadık. Depremin yaşandığı illerde daha 24 saat geçmeden OHAL ilan edenleri, çaresizlikle kıvranan, derdine derman arayan depremzedeleri, 'Kimse, kalkanları kaldırmayacağımızı zannetmesin.' tehdidiyle susturmak isteyenleri unutmadık. Kızılay'ın çadır satmasından, yardımları zimmetine geçiren yetkililere kadar uzanan rezaletler zincirini unutmadık."
'Yıkımın etkisi hala sürüyor'
"Evet, aradan 2 yıl geçti. Ama yaşanan yıkımın etkisi büyük ölçüde sürüyor. Verilen sözler tutulmadığı için yaşanan sorunlar, acılar devam ediyor. Mevcut iktidar bugüne kadar depremzedelerin sorunlarını çözmek adına bütçeden 2 trilyon TL'ye yakın kaynak ayırdığını açıkladı. Buna ek olarak 'Milli Dayanışma' adı altında bir paket çıkardı. Halktan alınan KDV, ÖTV, Motorlu Taşıtlar Vergisi gibi vergiler fahiş oranda artırıldı. Ama bu kaynakların nereye, kime gittiği belli değil. Aradan geçen iki yıla rağmen deprem bölgesinde hâlâ tek bir çivinin çakılmadığı, molozların dahi kaldırılmadığı yerler var. Binlerce insan hâlâ çadırlarda yaşamaya devam ediyor. Yüz binlercesi 21 metrekarelik teneke konteynerlerde, konteyner kente dönüşmüş şehirlerde kaderine terk edilmiş durumda. Barınma, sağlıklı beslenme ve eğitim sorunları başta olmak üzere en temel ihtiyaçların karşılanmasında yaşanan sorunlar sürüyor."
'Depremzedeler haklarını istiyor'
"Aradan geçen iki yıla rağmen milyonlarca depremzede hâlâ başını sokacak bir çatı istiyor. Temiz su, sağlıklı beslenme, nitelikli bir eğitim istiyor. Yoksulluk ve çaresizlik kıskacındaki milyonlar 'zorunlu kamulaştırma' adı altında topraklarına çökülmesine itiraz ediyor. Tarım arazilerine, yüzlerce yıllık zeytinliklere binalar dikmek isteyenlere karşı mücadele ediyor. Devletin en azından depremden etkilenen evlerin yapı denetim masraflarını karşılamasını bekliyor. Yani aradan geçen iki yıla rağmen, milyonlar, anayasasında sosyal hukuk devleti yazan bir ülkenin yurttaşları olarak en temel haklarını istiyor."