O ‘dayakçı öğretmen’e ne oldu..
Muayene ve tedavi sürerken, odanın birine küçük bir kız ve annesi geldi..
Görünürde bir şey yoktu..
Doktor, şikayetlerinin ne olduğunu sordu..
Anne şunları söyledi:
“Öğretmeni kızımın kafasına bir tahta parçası ile 3 defa vurmuş..
Okuldan geldiğinden beri başının şiddetli bir şekilde ağrıdığını söylüyor..
Korktum, beyin kanaması bile olabilir..
Doktor n’olur hemen bakıverin..”
…
Öğretmen ve dayak sözcüğü geçince dikkat kesildim..
Hemen anne ile çocuğun yanına gittim..
“Ne oldu, nasıl oldu” diye sordum..
Önce beni Acil’e gelmiş sade bir vatandaş gibi görmüş olmalı ki, “ders sırasında öğretmenin bir sorusuna cevap veremeyince, kafasına odun parçası ile vurmuş” dedi..
Ve olayı dataylı olarak anlattı..
Okulun adını, öğretmenin adını verdi..
Sonra eşim, “o bir gazeteci onunu için soruyor” deyince, bir anda paniğe kapıldı..
Hemen yalvarmaya başladı..
“N’olur bunu yazmayın, okulda bir çocuğum daha var, gelecekleriyle ilgili olumsuz bir şey yaşasınlar istemiyorum” dedi..
Zaten “dayak” olayı nedeniyle şaşkın ve sinirliydim..
Annenin bu sözü beni daha bir şaşırttı, daha bir kızdırdı..
…
Bu durumda insanın aklına ne gelir?
Demek ki, okullarımızda böyle dayak olayları olduğunda, veliler şikayet ederse, çocukların geleceğiyle ilgili olumsuz gelişmeler yaşanıyor..
Veliler sindiriliyor, dayakçı öğretmen de cezasız kalıyor..
…
Hemen Milli Eğitim Müdürü Osman Nuri Gülay’ı aradım..
Olayı anlattım, okulun ve öğretmenin adını verdim..
Annenin bana aktardığı endişeleri söyledim..
Gülay, bu olayın duyduğunu, hemen bir müfettiş görevlendirdiğini, araştırma sonucunda gerekenin yapılacağını söyledi..
Teşekkür edip, “durumu bana da bildirirseniz, ona göre bir yazı kaleme alacağım” diyerek telefonu kapattım..
Tekrar anne ile kızının yanını gittim..
Kendilerine bu dayak olayı ile ilgili herhangi bir eğitim görevlisinin soru sorup sormadığını sordum..
“Hayır, kimse bizimle bu konuda bir şey konuşmadı” dedi..
Ve yine “N’olur bunu yazmayın” diye yalvardı..
Durumu Milli Eğitim Müdürü’ne aktardığımı, müfettiş görevlendirildiğini, eğer öğretmen bu dayak olayından sonra ceza almaz ise yazacağımı söyledim..
Telefonunu aldım, kartımı verdim, işimiz bitmişti, Acil’den ayrıldık..
…
Aradan 10 gün geçti..
Eğer bir gelişme olsaydı ya Müdür Gülay, ya da anne beni arardı..
Şu anda neler olduğunu bilmiyorum..
Durumu hem kamuoyu, hem de Vali de bilsin diye bugün bu yazıyı yazdım..
Okulun, dayakçı öğretmenin, dayak yiyen çocuğun ve annesinin adı ile telefonu bende var..
İlgili ve yetkililer isterse, bunları kendilerine verebilirim..
Ya da, o dayakçı öğretmen içen ne yapıldıysa, yapılan şey kamuoyuna açıklansın..
…
Artık hiçkimse, eskiden olduğu gibi, “eti senin kemiği benim” diyerek çocuğunu okula veya çıraklığa vermiyor..
Her çocuk anne ve babası için birer “can”..
Ve bu çocuklar “şiddet görmeden” eğitim görmeli ki, ileride “şiddet”i normal görmesin, şiddetçi biri olmasın..
Bunu o çocuklara öğretecek kişi de öğretmendir..
Öğretmen “dayakçı” olursa, onun öğrencileri nasıl olur acaba?
Görevlerini “kutsal” saydığımız öğretmenler, o “kutsallığı” ayaklar altına almasın..
…
O “dayakçı öğretmen”e ne olduğunu bilmek istiyorum..