O eski bayramlar
Hoş.,
Yazarın kendisi ile ilgili konular okuyucular tarafından pek kabul görmez de.,
İçimden azıcık megalomanlık yapasım geldi.
İlkokul 4 ve 5’nci sınıfından tutun da, 3’er yıllık orta ve lise yıllarımda bayramların en önemli adamlarından birisiydim. (Not: İlkokul 1,2 ve 3’ncü sınıftaki yıllarımı hatırlamıyorum!.)
İlk ve ortaokulda okurken, 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim bayramlarının borazancı başısı bendenizdi.
Lisedeyken de majörcüsü..
Ön tarafımızda mevsimlik tarla işçileri gibi ellerindeki çubuklarla trampetlerini acımasızca döven, belli bir ritimden sonra sıra biz borazancılara gelmeye yüz tuttuğunda elim havada, arkadaki emir erlerim benden komut beklerler. Elimi havadan aşağıya indirdiğim an, 12 kişilik borazan ekibim ortalığı inim inim inletirler.
Allah hala kendilerine bol nefesler versin.
Bizim arkamızda ise sıra sıra öğrenciler ip misali dizilmiş, trampet ve borazanların ritimlerine uyarak sol sağ, sol sağ çekerek, vatandaşların alkışları eşliğinde tören geçitlerini yaparlar.
Lisedeyken terfi ettim.
Borazancı başılıktan majörcülüğe geçtim ki, değmeyin havama gitsin.
Herkes benim bir komutuma bakıyordu. O komutu vermeden evvel, majörü sağa, sola ve yana sallayıp, bir de hava atıp tutuşum vardı ki, o an tüm yeni yetme kızların gözlerinin kendi üzerimde toplandığını hissederdim.
Bir insan bayram töreninin bittiğine üzülür mü?
Elimde olsa bir sonraki bayramı birkaç gün sonra kutlamasını isterdim.
Öylesine güzeldi eski bayramlar..
Önceki gün, Konyaaltı varyantından başlayıp, Cumhuriyet Meydanı’nda devam eden Cumhuriyet Bayramı fener alayı beni o eski bayramlara götürdü.
Belki borazancı başı.
Ya da majörcü değild6im ancak, insanların Cumhuriyet coşkusuna ortak olma gayretlerini yüzlerine yansıyan memnuniyetlerle birleştiğini görmek hakikaten büyük keyifti.
1986 öncesine kadar, Antalya’da kutlanan bayramlarda fotoğrafçı olarak resimler çeker satardım. 1986 sonrası ise o bayramları gazeteci olarak takip ettim. Bunca yıldır da ben böylesine bir kalabalık, böylesine bir coşkulu kutlama hakikaten ilk kez gördüm.
En küçüğünden en büyüğüne ellerinde bayraklar, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz, işte Antalya işte kutlama, genciz güçlüyüz Atatürkçüyüz” sloganları.
Eski DYP’li Ercüment Ersü ile karşılaştım, gözleri hayrete düşmüş, “Ben böyle bir ilgi ve alaka görmedim” diye haykırıyordu.
MHP’li Nizamettin Sağır desen eşiyle Parkın WC’sine kendisini zor atmış, “Bu ne ilgi arkadaş” diye hayretini dışa vuruyordu.
CHP’liler ise bir birine, “Kaç kişi vardı” sorusunu sordu durdu.
Ben 12 yaşındaki Elin Sude’ye sordum..
“Baba bilemiyorum ama galiba 200 bin kişi vardı” cevabını verdi.
Kimilerine göre 50 bin. Kimilerine göre de 100.
Cumhuriyet Meydanı’nda Büyükşehir Belediyesi 160 bin kişinin olduğu anonsunu etti.
Emniyet verilerine göre 130 bin katılımcı olduğu ileri sürüldü.
Kim, “Gelin üç aşağı, beş yukarı anlaşalım” diyebilir ki?
Önemli olan böylesine önemli bir günde, en küçük bir nahoş olay olmadan, Cumhuriyet Bayramı’nı coşkuyla kutlamak ve ardından da kutlamış olmak değil mi?
Hem de her şeye rağmen!..
Evet o.
Eski bayramlar geri gelmeye yüz mü tuttu ne?