O gazeteci arkadaşım kendini yırtmasın..


Geçtiğimiz gün Büyükşehir Meclisi’nin toplantısında “maaşını sorduğu için” apar-topar dışarı atılan işçi ile ilgili yazı yazarken, “Akaydın’ın taşeron işçilerin maaşıyla hiçbir ilgisinin olmadığını” anlatmış..
Yani “görevini(!)” gayet güzel yerine getirmiş..

Antalya halkı ancak bu kadar “enayi” yerine konabilirdi..
Bu yazı eminim Akaydın’ın çok hoşuna gitmiştir..
Zaten yazılma nedeni de buydu..

Gelelim “gerçeklere”..

Anayasalar yapılır..
Buna uygun olarak yasalar çıkartılır..
Yasalara uygun olarak da yönergeler ve yönetmelikler hazırlanır..
Bunlar ne için yapılır?
Vatandaşın yaşamını düzenli hale getirmek, hakkını korumak, güvenli para kazanmasını sağlamak ve bu gibi işler için..
“Taşeron”luk sistemi de, anayasa ve yasalara göre hazırlanmış ve uygulamaya konulmuş “devletin istihdam yükünü azaltmaya yönelik” bir sistemdir..
Beğenirsiniz-beğenmezsiniz, o ayrı bir konu..
Ama, şu anda uygulamadadır ve bütün devlet kurumları bu sistemden faydalanmaktadır..
Sistem şu şekilde çalışır:
Çalıştıracak elemana ihtiyacı olan ve bu yolu tercih eden bir kurum ihale açarak bir “taşeron firma” ile anlaşır, anlaştığı şekilde parasını öder, şirket de çalışanlarının maaşlarını verir..

Buraya kadar, Akaydın’ın ekibindeki gazeteci arkadaşımızın yazdıkları doğrudur..
Maaşlarını alamayan Büyükşehir çalışanlarına maaşı Akaydın değil, firma ödeyecektir..
Bu nedenle, maaşını alamayan işçilerin Akaydın’dan şikayetçi olmaya hakkı yoktur..

Ama………
İşte bu “ama” çok önemli..
Siz dünyanın en iyi anayasasını da yapsanız, en iyi yasalarını da çıkarsanız, en iyi yönerge ve yönetmeliklerini de hazırlasanız, nihayetinde bunu uygulayacak veya uygulatacak olanlar yöneticilerdir..

“Taşeron” da olsa, işçiyi kim çalıştırıyor?
Antalya Büyükşehir Belediyesi..
Kente hizmet veren belediyeler de “hizmetin sürekliliği” önemlidir..
Bu da ancak, belediye çalışanlarının işini devamlı hatta istekli bir şekilde yapmasıyla sağlanır..
Bu noktada..
İster kendi kadrolu elemanı olsun, ister taşeron çalışanı, Belediye yönetimi hepsini artık “kendi elemanı” olarak görmek zorundadır..
Kendi elemanı maaşını alırken, taşeron işçi maaşını alamazsa, istekli çalışır mı, çalışması sürekli olur mu?
Bu isteksizlik ve süreksizlik belediye hizmetlerini aksatır mı, aksatmaz mı?
İşte “yöneticilik” burada ortaya çıkar..
“Kafasında kente hizmet” olan bir yönetici (yani belediye başkanı), taşeron firmayla öyle bir anlaşma yapar ki..
O işçiler maaşlarını tıkır tıkır alır..
“Sizin maşanızı ben vermiyorum, gidin patronunuzdan isteyin” diyemez..

Akaydın bu tür bir anlaşma yaptı mı, belli değil..
Böyle bir anlaşma yapmadıysa; büyük bir yöneticilik hatası yapmış demektir..
Böyle bir anlaşma yaptı da bunu uygulatamıyorsa; daha büyük bir yöneticilik hatası yapıyor demektir..
Yani..
Beceriksizdir, basiretsizdir veya hizmete de kent halkına da duyarsızdır, aldırmazdır..

Evet..
Taşeron işçiye maaşı direkt olarak Akaydın vermeyecek..
Ama..
Firmayla öyle bir anlaşma yapacak ki..
İşçilerin maaşı tıkır tıkır ödenecek..
İşte bu yüzden..
“Başkan” sorumluluk almayı becerebilecek biri olmalıdır..
Ve..
O gazeteci arkadaşım kendini yırtmasın..
Taşeron işçilere ödenmeyen maaşların sorumlusu Akaydın’ın bizzat kendisidir..