Oyunlar, senaryolar…

Abone Ol

Birinci ve İkinci Dünya savaşlarını yakın incelemiş, araştırmış, takip etmiş olanlar, tarihin akışının nasıl değiştiğini tam 80 yıl sonra ayan beyan görmüş ve öğrenmiştir.

İletişim çağı son hızla bilmediklerimizin dünyasını doldurunca Osmanlı’nın ve tabii ki daha sonra da Türkiye Cumhuriyeti’nin bu birbiriyle çok sıkı fıkı gibi görünür ancak aslında sadece kendi kuyruklarının derdinde olan ülkelerin içler acısı haline de tanıklık ediyoruz.

Hitler dönemi. Avrupa’nın kasıp kavrulduğu yıllar.

Ve önünde hiçbir gücün duramadığı duramayacağı yükseliş. Nerde demir, bakır, petrol varsa önce oraları ele geçirmek istemiştir. Çünkü top, tüfek, silah ve cephane, tank bu hammaddelerden yapılacaktı. Bu yüzden işgal etmediği ülke kalmamıştı. Öyle ki Polonya’nın anasını ağlatmış, Macaristan’ın ciğerine girmiş, Fransa’yı hallaç pamuğu gibi atıp kendi yanına çekmiş, ardından faşist Mussoliniyle kol kola girmiş ve susturmuş. Ardından Moskova’ya yürüyen ve Volga Nehrinin karşı kıyısına kadar giren Hitler, Japonya’nın Pearl Horbur Limanında bekleyen ABD savaş gemilerini bombalamasıyla ağzı sulanmış ve ABD’ye saldırma kararı almıştır.

Durum böyle olunca bu kez çok kanka İtalya ve Fransa Almanya’ya karşı yeniden savaş ilan etmiş ve Hitlerin yanından ayrılmıştır. Hitler bir kez daha Fransa ve İtalya’nın ve diğer Avrupa ülkelerinin tepelerine çökmüştür. Hem de Moskova’ya girecekken bunları yapmıştır.

Rusya’nın düşmesini istemeyen ABD Moskova’ya silah ve gıda yardımında bulunmuş ve bu yardımlar sayesinde de Moskova toparlanarak diğer işgal edilmiş ülkeler ile kol kola girip paçayı yırtmıştır. Hem de Polonya halkına yapmadığı eziyet kalmamışken bu yakınlaşmayı mecburiyetten yapmıştır.

İşte tam da bu sırada Türkler Gelibolu ve Çanakkale zaferleri ile Türkiye’yi parçalamak için sıraya girmiş olan İtalya, Fransa ve Yunanlılara dersini veriyor öncesinde de Kut’ul Amere Savaşında ise İngilizleri Uzak Doğuda Osmanlı topraklarından uzaklaştırıyor.

Çanakkale Zaferi ve beraberinde elde edilen zaferlerin önemi işte tarihimiz için çok önemli olmakla birlikte bugün Türkiye Cumhuriyet sonrası ülkemizi yeniden parçalamak ve elde etmek isteyen Avrupa ülkeleri aynı plan ve programı tam 100 yıldır devam ettirmek isterken oysa Birinci ve İkinci dünya savaşlarında birbirlerini nasıl sattıklarını, nasıl bir yamuk siyaset izleyerek ayakta kaldıklarının da çok iyi tanığıdır yaşanmışlar.

Fransa Almanya’nın yanındayken bir anda İtalya Almanlar’a karşı bir tutum sergilemiş ardından İngiltere sömürü düzenini sürdürmek için yapmadığı ayak oyunları kalmamış ABD ile kol kola girip Hitlerin karşısına çıkmıştır.

Yani sevgili okurlar.

Avrupa da aslında pamuk ipliğine bağlı. Onlar da biliyorlar bir çözüldüklerinde başlarına gelecekleri. O yüzden hep birlikte güçlenen ve büyüyen Türkiye’yi durdurmanın derdindeler.

Hatırlayın geçen yıl İngiltere eski Başbakanı Cameron Türkiye’nin AB üyelik sürecine ilişkin,“Türkiye 1987'de başvurdu, AB'ye 3 bin yılı civarında üye olur” demişti.

Adamlar da hazımsızlık ve sindirememezlik hala devam ediyor.

Çanakkale, Gelibolu, bozguna uğratılmış ülkelerin ülkemizden defedilmesinin hazmını hala kabul edememektedirler.

Sağduyumuzu kaybetmedikçe, bu özelliğimizi ve sağ duruşumuzu koruduğumuz müddetçe Türkiye güçlenmeye devam edecek ve Dünya’nın en güçlü ülkesi olarak kabul görecektir. Yapılacak tek şey vardır. Çanakkale ruhu ile ekonomik kalkınma hamlelerine topyekün katılmak ve ülkeyi bölmek isteyenlere fırsat vermemek.