Peşin hüküm meselesi!..

 

Geçen hafta yazmıştık ya.,

Hani, “Antalyaspor’un geçtiğimiz pazar akşamı oynadığı Galatasaray maçı girişi ve çıkışında yaşanan sıkıntılar, artık “Yeter” dedirtti” diye başlamış.,

“Hem de emniyet mensuplarının tutum ve davranışları neticesinde” diye devam etmiş.,

 “1986 yılında Antalya Valisi Baheddin Güney idi, bugün Münir Karaloğlu. Antalya’nın sadece nüfusu çoğaldı, 30 yıl önceki uygulamaların aynısı devam ediyor. Yazık” diye de bitirmiştik.

Dün bizzat çıplak gözle görüp, olayı birebir yaşayarak baş gösteren gelişmeyi aktaracağım..

Güllük Caddesi ile 100. Yıl’ı birbirine bağlayan kavşağın hemen alt tarafı.

Reklama girer mi bilemiyorum da, namı diğer Ring Otel’in bitişiğindeki Ziraat Bankası ATM’lerine geldim, sıranın bana gelmesini bekliyorum.

Saatler 09:30’u gösteriyor.

Bir polis aracı geldi, sirenini ardı ardına öttürüyor.

Plakasına baktım 07 A 5440.

Trafikte herhangi bir sıkışıklık yook, tam aksine yol tenha mı tenha.

Birkaç saniye geçti, polis aracının şoför kısmından resmi kıyafetli memur elinde cep telefonuyla resim çekmeye çalışıyordu ki, ATM’de para çekmekte olan orta yaşlarındaki vatandaş, “Memur bey iki saniye rica ediyorum maaşımı çekiyorum” derken, gözüm yol kenarında dörtlülerini yakmış beyaz araca takıldı. Aracın içerisinde bir de bayan oturuyordu.

Belli ki, “Bu aracın burada ne işi var? İşi olursa bende belgeler cezayı basarım” demek istiyordu.

Polis fotoğrafını çekip, aracına binip bastı gaza.

Adam da o anda parasını çekip, aracına binip gitti.

Milli Egemenlik Caddesi ile Teomanpaşa caddelerinin Güllük ile kesiştiği tam ortada kırmızı ışıklar yandığından 30 metre sonra araçlar duruyordu ki, polis aracı kırmızı yanmasına rağmen Teomanpaşa tarafına saptı.

Ben de ATM’de işimi bitirmiş, ayıptır söylemesi serpme börek almak üzere Hasan Demir’in iş yerine doğru yaya olarak ilerliyorum-ki, bu kez yolun karşı tarafında aynı polis aracının önünde oturan polis ile az önce ATM’den para çekmekte olduğu sırada polis tarafından fotoğrafı çekilen park halindeki aracın sahibi konuşuyorlardı.

“Maaşımı çekmek için 2 dakikalığına aracımı yol kenarına bırakmak büyük suç mu” diye yakınıyordu vatandaş polise.

“Üstelik aracın dörtlüleri yandığı gibi eşim de içerisinde oturmaktaydı” diye de ekliyordu.

“Ne yapayım kardeşim yazdım ben cezayı” karşılığını verdi polis.

“Yapma etme memur bey” dediyse de.,

“Ben görevimi yapıyorum kardeşim” karşılığı geldi..

“El insaf be memur bey. Biraz insaf. Biz maaşlı insanlar kolay mı para kazanıyoruz. Bunu en iyi senin bilmen gerekiyor” dediyse de fayda yok, el kaleme gitmişti bir kere.

Vatandaşın o an yapmadığı bir tek ağlamadığı kalmış gibiydi..

Bu yazıyı okuyanların, “Koymasaydı arabasını oraya” diyenleri.,

“Bu kadar da acımasız olunmaz ki” diyenleri de sanki duyar gibiyim.

Üşenmedim, o saatte Güllük Caddesi boyunca sağlı sollu park etmiş araçların hepsinin resimlerini çektim.

Ben diyeyim en az 10 araç, ceza yazılan vatandaş söylesin en az 20 araç Güllük Caddesi üzerinde park halinde.

Hem de çoğunun dörtlüleri yanmıyor, içerisinde de az önce ceza yazılan aracın içerisinde oturan bayan gibi bırakın canlıyı, konu mankeni bile yok..

Merak ettim de,  07 A 5440 plaka nolu polis aracının içerisindeki memur beyin görevi sadece tek araçlık ceza işlemini yerine getirmek miydi, yoksa Güllük Caddesi’nin tamamının trafik asayişini sağlamak mıydı?

Hani birçok kişi, “Her trafik polisine belli bir ceza yazma sayısı veriliyor. Tutanak koçanının sayısı o rakama ulaşmadan kimse merkeze dönemiyor” gibi peşin hüküm algısı vardır ya.,

Neden yalan söyleyeyim, polis aracının plakası ile çıplak gözle görüp, tanıklığını bile ettiğim dün sabahki bu gelişmeyi yorumladığımda mantığım beni peşin hüküm algısına doğru götürüyor..