Pizzaya tüküren kurye ve toplumsal yozlaşma

Son iki gündür herkes Eskişehir’de, götürdüğü pizzaya tükürdükten sonra sipariş sahiplerine teslim eden kuryenin iğrençliğini konuşuyor. Dün sabah ülke gündemindeki olayların yorumlandığı bir TV programının konularından biri de yine buydu. Kuryenin iğrençliği, söz konusu firmanın savunması filan ekrana tekrar tekrar getirilirken, yorumculardan biri, “Bu saatten sonra artık kimse dışarıdan sipariş vermez, herkes her şeyden şüphelenir. Bu paranoya ile nasıl yaşarız ?” dedi. Ardından da günümüz Türkiye’sinde bu ve buna benzer yaşanmış başka örnekleri hatırlattı. “Bu bir toplumsal çöküş. Tüm değerlerimizin yok olduğunun göstergesi. Bu gidişat iyi değil..” mealinden ifadelerle karamsarlığını dile getirdi. Toplumumuzdaki bu yozlaşma dünden bugüne olan bir mesele değil, bir sürecin sonucu… Bu konuda onlarca yazım var. İşte onlardan biri. 4 Mayıs 2016 tarihinde yine Akdeniz Manşet’te ‘Toplumsal Yozlaşma’ başlığıyla yeralan yazımı hatırlatma babından yeniden veriyorum. Sanki bugün yazılmış gibi hiç sırıtmadığını göreceksiniz…

***

Toplumsal yozlaşma

 

Yaşı 50’yi devirmiş olan kimle konuşsam ‘ah o eski günler..’ diye başlıyor lafa…

Toplumda eskiye özlem giderek büyüyor…

Eğer bir toplum geçmişini arar hale gelmişse orada ciddi sorunlar var demektir. Yakın çevremizden başlayarak bu sorunları net bir şekilde görebiliyoruz. Bizi biz yapan kültürel değerlerimiz bir bir eriyor/eritiliyor…

Büyüğe saygı, küçüğe sevgi günümüzde artık ironik bir ifade olmaktan öteye gitmiyor. Komşuluk ilişkileri, dost, arkadaş gibi kavramları artık sadece anılarda dillendiriyoruz. İkamet mekanları büyüdükçe, bu tür ilişkiler küçülüyor, yok oluyor. Koca koca sitelerde oturan yüzlerce insan birbirini tanımıyor, selam bile vermiyor.

Her insanda olması gereken iyi ahlak, doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik gibi değerlerin günümüzde hiç ama hiç anlamı yok. Eskiden yüz kızartıcı suçtan hapse girenler bunu hayatları boyu herkesten saklardı. Şimdi adam hırsızlık yapıyor ve göğsünü gere gere anlatıyor. Dinleyenler de ‘helal olsun adama iyi götürmüş..’ diye alkış tutuyor. Eskiden adı şaibeyle anılan kişiler toplum içine çıkamazken şimdilerde bin türlü dolandırıcılık, yolsuzluk, usulsüzlükten yargılanan, mahkeme mahkeme dolaşanlar bırakın utanmayı bir yerlere aday oluyor ve işin garibi açık farkla da kazanıyor…

Hırsızlıkla, yolsuzlukla, usulsüzlükle suçlanan bu zatı muhteremlerle makam mevki sahipleri dahi omuz omuza fotoğraf vermekten çekinmiyor…

Günümüzde hırsızlığın adı ‘işbilirlik’, dolandırıcılığın adı ‘uyanıklık’…

Bakıyorum TBMM’de milletin vekilleri tekme yumruk birbirine giriyor diye birileri eleştiriyor. Sanki bu kişileri bizler seçip göndermemişiz. Sanki bu kişiler başka bir gezegenden gelmiş. TBMM bu toplumun aynası. Neyse halimiz orada ortaya çıkıyor işte.

Yani demem o ki, bireysel yozlaşma bizi nihayet toplumsal yozlaşma noktasına getirdi.

Yaşadığımız bu kültürel yıkım neticesinde de toplumsal huzur ve barıştan uzağız.

Batı’daki sömürgeci zihniyet yıllardan beri TV, İnternet gibi kitle iletişim araçları vasıtasıyla yürüttüğü toplum mühendisliği sayesinde ‘kültürsüz toplum yaratma’ operasyonunda başarılı oldu maalesef.  İletişim kanallarından enjekte edilen Batı’nın sözde dillere destan yaşam standartları, refah içerisinde mutlu yaşam görüntüleri sayesinde bireysel yozlaşma toplumsal yozlaşmaya dönüştü. Dayatılan aşağılık kompleksi sayesinde günümüz insanı kendi kültüründen nefret eder hale geldi. Yakın çevrenizde mutlaka görmüşsünüzdür, hemen her konuda, ‘Adamlar medeniyette çok ilerdeler..’ filan gibi Batı ülkelerinden örnekler verilir. Doğu’nun ne kadar geri kaldığı, ne kadar barbar, çağdışı olduğu, Batı’nın ise ilericiliği, çağdaşlığı dile getirilir öyküne öyküne…

İş öyle bir noktaya geldi ki, ülkemizde ‘milliyetçilik, milli kültür, ulusal bilinç’ gibi kavramlar artık faşizmle anılıyor. Ülke çıkarlarını savunmak faşist olmakla eş kabul ediliyor.

Çağdaşlığın temel kuralı; ülkene sövmek, kendi kültürel kimliğini inkar etmek, aşağılamak…

İçinde yaşadığın topluma tepeden bakmak, hakir görmek…

Otobüste yaşlılara yer vermek, büyüklere saygı göstermek, komşuya ziyarete gitmek çağdışı olmak demek…

Bizi biz yapan tüm değerlerimiz yerle yeksan…

Bu yüzdendir ki, geçmişi, geçmişin güzelliklerini hatırlayanlar her lafına ‘ah o eski günler..’ diye başlıyor. Bunun içindir ki, eskiye özlemimiz her geçen gün biraz daha artıyor…

 

Sevgiyle kalın…