Polis-vatandaş ve ‘ötekiler’..
Sonunda –zor da olsa- ondan kurtulur..
İçinde “mikrop” barındırmaz..
Barındırırsa, “kronik hasta” olur, kurtulması zorlaşır..
Bazen o bünyede “iltihap”lar, “irin”ler de oluşur..
Bünye büyük sıkıntılar çeker, acı verir, inletir..
Gerekli önlemlerle onlardan da kurtulur..
Ama..
Bunlar bitmek bilmez..
Yine oluşur, yine iyileşir..
Hayat böyle devam eder gider..
…
Ben, “kurumları” da bünyelere benzetirim..
Kurumlarda da mikroplar, irinler, iltihaplar vardır..
Hatta, hırsızı-arsızı da vardır..
Eğer o kurum bunları temizlemez, bu parazitlerden kurtulmazsa tıpkı bünye gibi çok büyük rahatsızlıklarla boğuşmak zorunda kalır..
…
Örneğin “polis” teşkilatı..
Son 10 yıldır, vatandaşla bütünleşebilmek, vatandaşla iyi diyalog kurabilmek, hatta vatandaşla işbirliği yapabilmek adına çok büyük adımlar attılar..
Vatandaşla yürütülen ortak çalışmalar sonucunda suçlar büyük oranda azaldı..
Özellikle Antalya’da uygulanan birçok sosyal proje, Türkiye’ye ve dünyaya örnek oldu..
Ancak..
Son günlerde “medyaya” yansıyan görüntüler, “polis teşkilatı”nda hala mikropların irinlerin temizlenemediğini gösterdi..
İzmir’de karakolda dayak yiyen kadın..
İstanbul’da çocuklarının önünde öldüresiye dövülen adam..
Hatta, polis dayağı yiyen gazeteci arkadaşlarımız..
Ciciş-bicişlere tolerans gösterip, öbür tarafta buna itiraz edene ceza yazan trafik memurları..
Bunları gören-duyan “polis teşkilatı”na lanet okuyor..
…
Şunu söylemek zorundayım..
Medyaya yansımayanlar, medyaya yansıyanların belki de 100 katı..
Polisin tavrı da, işlem şekilleri de pek değişmiyor..
Kime dayak atsalar, üzerlerindeki bir-iki düğmeyi koparıp, dayak attıkları kişinin kendilerine saldırdığını veya tahrik ettiğini ileri sürüp “davacı” oluyorlar..
Yani hem suçlular, hem güçlüler..
Hangi polis-vatandaş dalaşması sonucu karakola düşmüş olayı ele alırsanız alın, yüzde 99’unda “aynı ifadeleri” göreceksiniz..
Şahitleri de yine “polis” arkadaşları..
Konu mahkemeye intikal etse bile, “dayakçı-şiddetçi” polislerin hak ettiği cezayı alamadıklarını düşünen-gören vatandaş, duruma isyan ediyor..
Ve..
Yine polis teşkilatına lanet okuyor..
…
Oysa..
Çok iyi biliyorum ki..
Polis teşkilatında bu tür dayakçı-şiddetçi-mikrop-irin-enfeksiyon-hırsız-arsız memur sayısı yüzde-5-10 arasıdır..
Ve geriye kalan yüzde 90-95’lik polis ordusuna da “olumsuz” bakılmasının sebebidir..
Aralarında vatandaşı kardeşi gibi gören o kadar çok ki..
Haksızlığa karşı müdahale eden, vatandaşı koruyan-kollayan o kadar çok memur var ki..
Gece-gündüz demeden canımızı-malımızı-namusumuzu emanet ettiğimiz polis teşkilatı, parazitlerden kendini temizlemelidir..
Her tür olayın içinde canını ortaya koyan, görevini adam gibi yapanlar asla kötü anılmamalıdır..
Bunu sağlamak o kadar da zor değil..
Vatandaşı hırpalayanları “polislikten atmak” bence yeterli olacaktır..
Terör olaylarını ve teröristleri ayrı tutuyorum..
Haksız yere suçlanan polisleri de, amirlerinin “tarafsız” davranması kurtarabilir ancak..
…
Diyeceğim o ki..
“Vatandaş odaklı” projeler yürütülürken, vatandaşa dayak atıp bu projeleri sabote eden polisler asla bağışlanmamalıdır..
Tıpkı bir “bünye” gibi, acı veren-hastalandıran parazitlerden kendini kurtarmalıdır..
Zaman zaman haklı olsalar bile..