Samimi olun yeter
Başkanlık koltuğu her zaman gönlünden geçen ancak bu kez olabildiğince hazırlıksız yakalanmasına rağmen bu ‘asist’i iyi değerlendiren Gültekin Gencer teke tek maçta golü attı.
Gencer, kısa süre içinde yapabileceği en iyi yönetimi yaptığına inanıyor.
Şüphesiz çalışma arkadaşları, iş dünyasının ve kendi mesleklerinin seçkin isimleri. Ancak yüzde 90’ını spor medyası pek tanımıyor. Dolayısıyla ben de.
Benim tanıdığım tek kişi Başkan Gültekin Gencer. Kendisinin Antalyaspor’u çok iyi yerlere getirme istek, heves ve gayretinin olduğuna adım gibi eminim ve kendisine güveniyorum. Gencer elindeki bu tarihi fırsatı harcayıp ‘Antalyaspor’u geri götüren adam’ olmak istemez.
Aksine bu koltukta başarılı olursa, sadece sporda değil, iş dünyasında ve siyasette de önünde kimse duramaz.
Bu gerçeğin farkındaki Başkan Gültekin Gencer bilerek yanlış yapmaz, hatayı da olabildiğince az yapmak isteyecektir. Ancak hatasız da olmuyor.
Kulübün bir transfer politikasının olmaması en önemli hataydı. Aklına gelene teklif yaptı. Olmayacak duaya amin dediğimiz de oldu, dev bütçeli İstanbul takımlarıyla aşık atmaya çalışıp boyumuzun ölçüsünü aldığımız da.
Gidecek yabancıları, yeni yabancılar gelmeden önce göndermeli, zamanında gönderebilse bazı yerlilerden para da kazanabilmeliydi Antalyaspor.
Semih için Fenerbahçe’den para istemesi ise bence Başkan’ın en iyi transfer hamlesiydi.
İlk üç haftada sahada ne gördük? İnançsız, motive olamamış, ruhsuz bir futbolcu grubu ve ne yaptığını bilmeyen kişiliksiz bir takım hüviyeti.
Galatasaray maçını, rakibin adı nedeniyle kategori dışı tutuyorum, kaldı ki mücadele dışında futbol da eleştirilerden nasibini ağır bir şekilde alabilir.
İlk 3 haftada, futbolcunun iştah, azim, hırs ve coşkusunu kaybetmesinin nedenleri ise çok çeşitli. Maç öncesi motivasyon konuşmasını çok kısa tutup dümeni yardımcılarına devreden Samet Aybaba, futbolcularından kendilerine inanıp güvenmesini beklemesin. 6 futbolcunun oynayabileceği mevkiye transfer yaptıran Aybaba’nın ‘Formayı adil dağıtacağım’ sözüne kim inanır?
Asistanına önemli miktarda maaş vermesi yetmezmiş gibi bir de futbolcunun alın terinin yüzde 30’unu vermesi de cabası.
Futbolcu antrenmanda, maçta ‘Ben kamplarda ailemden uzak kalayım, yağmurda çamurda koşup ter akıtayım, tekmelerle darbelerle boğuşayım, alın terimin üçte biri başarımda katkısı olmayan birine verilsin’ fikrine sahip olduğu an, biz de işte o üç maçlık ‘ruhsuz’ takımı izleriz.
Futbolcunun kenardaki hocasına inancı ve güveninin takım üzerindeki etkisini merak eden, Abdullah Avcı ile Fatih Terim’in milli maçlarına baksın. Biri Andorra’yı zor yener, diğeri 88 yıl sonra Romanya’yı evinde ezer.
Ruh bakkaldan manavdan alınmıyor.
Ruh dediğin inançtır, mücadele gücüdür, güvendir, özveridir.
Türk futbolcusunun ruhunu ortaya çıkarmak isterseniz, biraz samimi olun yeter.