Haziran dönemi yeni normalleşme takviminin kısıtlamaların büyük ölçüde kalktığını gösterdiğini hatırlatan SES Antalya Şube Başkanı Şükran İçöz, “Geçen yıl yeni normal döneme geçişte büyük bir hataya düştük. Bu nedenle rehavete kapıldık. Zannettik ki yazla birlikte virüsler ölecek. Ancak, bunun bedelini ağır ödedik. Bilimsel ve nesnel temeli olmayan, gündelik sonuçlara göre alınan kabine kararları toplumsal bağışıklamanın önemini daha da artırmıştır. İşçiler, öğretmenler, kapalı alanda çalışmak zorunda kalanlar başta olmak üzere, tüm vatandaş hızla aşılanmalıdır. Aşılama hızı yeterli düzeyde değildir. Maalesef 17 günlük kapanma aşı hızının en yavaş olduğu dönem olmuştur. Aşılamada istenilen seviyeye gelinemezse yaz sonu yeni bir pikle karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz” dedi.
‘Salgınla ilgisi olmayan yasaklar’
Halen salgınla topyekun bir mücadele yürütüldüğünü söylemenin zor olduğunu anlatan İçöz, “Salgınla ilgisi olmayan yasaklar ve aç kapa yöntemi ile salgınla mücadele edilmesi imkansız. Baştan beri ifade ettiğimiz gibi, salgınla mücadele etmiyor, salgının siyaseti yapılıyor. Ne yazık ki, kendi koydukları kurallara kendileri uymuyor, son genelgede olduğu gibi bir mekanı bir gün önce açıyorlar ertesi gün kapıyorlar. Daha önce 10 güne düşürdükleri karantina süresini yeni varyantları öne sürerek yeniden 14 güne çıkardılar, ama hangi varyant gerekçesiyle bunu yaptıklarını her zamanki gibi kamuoyuyla paylaşmadılar. İktidar salgının tüm yükünü sağlık emekçilerinin üzerine yüklemiş durumda. Biz sağlık emekçileri bir taraftan salgınla mücadele ederken bir taraftan da bitmek bilmeyen sağlıkta şiddetle mücadele ediyoruz. En son Ankara’da doktor bir sağlık emekçisi arkadaşımız uğradığı bıçaklı saldırı sonucu mesleğini yapamaz hale geldi. Sağlıkta şiddet olgusuna, sadece mevcut cezalarla çözüm bulabilmek imkansızdır. Sağlıkta şiddetin; sağlık çalışanlarının köleleştirilmesi için kendilerine uygulanan bir araç olduğu bilinmelidir. Kamusal yapıda uzun süredir devam eden özelleştirmelerin ve hastalara ‘müşteri’ sıfatını yerleştirme çalışmalarının; sağlık çalışanlarının güvenli çalışma ortamlarının olmamasının; bulunduğumuz ekonomik ve siyasi ortamın; ülkemizde, yöneticiler düzeyinde dahi normalleştirilen şiddet ve nefret söylemlerinin; Türkiye’de adalete duyulan güvensizliğin etkilerini de görerek, bütünlüklü bir mücadele yapılmalıdır. Covid-19 sürecinin yönetilememesi, salgın yerine algı yönetilmesi ise sağlık alanının durumunu şiddet de dahil olmak üzere daha da kötüleştirmiştir. Geldiğimiz noktada meslektaşlarımızı hem pandemi koşulları hem de giderek artan şiddet ortamında kaybediyoruz ve artık hiçbir arkadaşımızı kaybetmeye tahammülümüzün kalmadığını bir kez daha vurguluyoruz” ifadelerini kullandı.
Esra ALTUNKES
‘Salgınla ilgisi olmayan yasaklar’
Halen salgınla topyekun bir mücadele yürütüldüğünü söylemenin zor olduğunu anlatan İçöz, “Salgınla ilgisi olmayan yasaklar ve aç kapa yöntemi ile salgınla mücadele edilmesi imkansız. Baştan beri ifade ettiğimiz gibi, salgınla mücadele etmiyor, salgının siyaseti yapılıyor. Ne yazık ki, kendi koydukları kurallara kendileri uymuyor, son genelgede olduğu gibi bir mekanı bir gün önce açıyorlar ertesi gün kapıyorlar. Daha önce 10 güne düşürdükleri karantina süresini yeni varyantları öne sürerek yeniden 14 güne çıkardılar, ama hangi varyant gerekçesiyle bunu yaptıklarını her zamanki gibi kamuoyuyla paylaşmadılar. İktidar salgının tüm yükünü sağlık emekçilerinin üzerine yüklemiş durumda. Biz sağlık emekçileri bir taraftan salgınla mücadele ederken bir taraftan da bitmek bilmeyen sağlıkta şiddetle mücadele ediyoruz. En son Ankara’da doktor bir sağlık emekçisi arkadaşımız uğradığı bıçaklı saldırı sonucu mesleğini yapamaz hale geldi. Sağlıkta şiddet olgusuna, sadece mevcut cezalarla çözüm bulabilmek imkansızdır. Sağlıkta şiddetin; sağlık çalışanlarının köleleştirilmesi için kendilerine uygulanan bir araç olduğu bilinmelidir. Kamusal yapıda uzun süredir devam eden özelleştirmelerin ve hastalara ‘müşteri’ sıfatını yerleştirme çalışmalarının; sağlık çalışanlarının güvenli çalışma ortamlarının olmamasının; bulunduğumuz ekonomik ve siyasi ortamın; ülkemizde, yöneticiler düzeyinde dahi normalleştirilen şiddet ve nefret söylemlerinin; Türkiye’de adalete duyulan güvensizliğin etkilerini de görerek, bütünlüklü bir mücadele yapılmalıdır. Covid-19 sürecinin yönetilememesi, salgın yerine algı yönetilmesi ise sağlık alanının durumunu şiddet de dahil olmak üzere daha da kötüleştirmiştir. Geldiğimiz noktada meslektaşlarımızı hem pandemi koşulları hem de giderek artan şiddet ortamında kaybediyoruz ve artık hiçbir arkadaşımızı kaybetmeye tahammülümüzün kalmadığını bir kez daha vurguluyoruz” ifadelerini kullandı.
Esra ALTUNKES