Seviye çok önemli..

Abone Ol

Hani bir baba evladına “adam olamazsın” der dururmuş..
Evlat bir gün “vezir” olmuş..
Bunu da babasına göstermek istemiş..
“Gidin babamı alın getirin de görsün benim ne olduğumu” diye adamlarına emretmiş..
Yaşlı adam, yorgun-bitkin bir vaziyette “oğul vezir”in huzuruna çıkartılmış..
“Gördün mü baba” demiş, “bana adam olamazsın diyordun, ben vezir oldum..”
Adam başını sallamış ve (bugün bile bazılarına ders olacak) şu sözü söylemiş:
“Ben sana vezir olamazsın demedim evladım, adam olamazsın dedim..
Adam olsan, beni huzuruna getirtmez, sen benim yanıma gelirdin..
Hala adam değilsin..”

Aslında bu hikayeye ekleyecek, “adam olacak çocuk” diye başlayıp devam eden sözlerimiz de var..
Ama..
Buraya hepsini yazacak değilim..
Size iki kişiyi ve bu iki kişinin ifadelerini vereceğim..
Hikayeyle bağlantısını siz kuracaksınız..

BİR..
Mustafa Akaydın..
Okumuş üflemiş..
Rektörlük makamına kadar çıkmış..
Ama..
Ne “ne yaptığının, ne de “ne söylediğinin” farkında bile değil..
Rektörlüğünde Üniversite’de taş üzerine taş koymadığı Üniversite’deki akademisyenler tarafından defalarca ifade edilen Akaydın’ın, Belediye başkanı olarak Antalya’ya da pek bir şey yapmayacağını söyledik, hala da söylüyoruz..
Kentin “ulaşım sorunu ve imar planı” gibi öncelikleri varken, “eğlence”ye 39 milyon lira vermesinin mantığı var mı?
Bir inat uğruna 100. Yıl tesislerinin iptalini seyredip, Antalya’yı 150 milyon dolar keş paradan ve milyarlarca liralık tanıtım imkanından etmenin mantığı var mı?
Biz bunları yazdıkça Akaydın bey içerlemiş olacak ki..
Önceki gün Gençlik Merkezi’nin temelini atarken, “Antalya’ya bir çivi çakmıyor diyenlere de bu çiviler dokunsun” demiş..
Oradaki kalabalık da keyifle “kıh kıh” gülmüş..
Oysa..
Biz Akaydın’a, “kimseyi eğlendiremiyorsun, Antalya’nın yapılmış caddelerini bozup makyajlayamıyorsun” demedik ki..
Artık dünyada bir “marka” haline gelmiş Antalya’nın çok daha yaşanabilir ve “cazibeli” bir kent haline gelmesini istedik..
Bunun için de “çılgın projeler” bekledik..
Boşuna beklemişiz..
Fen İşleri’nin yaptıklarıyla övünmenin manası var mı?
Antalya, 3 yıl önce “yaşanabilir kentler” sıralamasında üçüncüydü..
Şimdi onuncu bile değil..
İşte Akaydın’ın Antalya’yı getirdiği seviye bu..
O çiviler kime dokunmalı acaba?

İKİ..
Yıldıray Sapan..
Milletvekili adaylığına kadar gelmiş..
Büyük bir ihtimalle de “milletvekili” olacak..
TBMM’de 72 milyon insanın “vekili” olarak konuşacak, yasa hazırlayacak, hizmet edecek..
Böyle birinden ne beklersiniz?
Daha ağırbaşlı, daha saygılı, daha sevgili olmasını..
Ama..
Önceki gün yazdığım, “Yıldıray Sapan eşittir CHP midir” başlığıyla yazdığım yazıya yaptığı yoruma bakın:
“alicim, bende bir kadın olarak senin oğluna rahmet okuyorum... kur-an ı kerim de derki , şüphesiz , düşünen bir beyin için bunda nice ibretler vardır... ama tabi önce insana beyin lazım. onun için,sana ve muadillerine daha fazlasını söylemeyeceğim.”
Bu yorumu yazanın bir “kadın” olmadığı açıkça belli..
Yazım hatalarına, cümle yapısına, üslubuna dokunmadım.. Ki, herkes bunu yazanın Yıldıray Sapan olduğunu anlasın..
Yorumda, “kazada kaybettiğim oğluma” iyi bir rahmet(!) okunmuş, ama bunu pek önemsemedim..
Ancak..
“Rümuz” olarak verdiği isme dikkat:
“rahmetliyi anan”
Burada “anan”ın ve “kastedilenin” ne anlama geldiğini sizlerin takdirine bırakıyorum..
Çıkıp, “bunu yazan ben değilim” diyebilir mi?
Buyurun..
Bu da “milletvekili” olacak birinin seviyesi..

Evet..
İnsana “beyin” gerçekten çok lazım..
Ama..
Ne olursa olsun, kim olursa olsun, ne iş yaparsa yapsın..
Önce “insanlık” ve “seviye” lazım..