Şu ODTÜ tarafına doğru bir gidelim..

Abone Ol

Beni en çok “özgürlük istiyoruz” diye yırtınanlar korkutur..

Çünkü..

“Özgürlük istiyoruz” diye tepinirken bile “özgür bir ülkede, özgürlüğü önlemek için” her fırsatı kullanırlar..

Ve..

Ellerine geçen ilk fırsatta da “özgürlüğü” önce bunlar yok eder..

Örnek mi istiyorsunuz?

Buyurun şu ODTÜ tarafına doğru bir gidelim..

ODTÜ’NÜN GELENEKSEL TAVRI

ODTÜ’de okuyacak, okuyan ve o okulu bitirmiş hemen herkes, kendini “aydın” görür, “devrimci” geçinir, aynı zamanda da “özgürlüklerden yana” olduğunu söyler..

Geçtiğimiz haftalarda olan-biteni sanırım biliyorsunuz..

ODTÜ’de okuyan bazı öğrenciler, namaz kıldıktan sonra çıkışta, “o özgürlük isteyenler tarafından” çivili sopalarla saldırıya uğradılar, dövüldüler..

Gerekçe ne?

“Burada namaz kılamazsınız, burası okul, medrese değil..”

Okul yönetimi ve yetkililer bu öğrencilerle ilgili hiçbir yasal işlem yapmıyor..

Hatta Rektör, olay üzerine okulun giriş kapısına gelen polisleri bile içeri almadı..

Peki “inanç özgürlüğü”ne ne oldu?

Şimdi size, Londra’da University of the Arts London’da okuyan bir Türk kızı Merve Çirişoğlu Çotur’un, ODTÜ’de dayak atan öğrencilere, buna kayıtsız kalan okul yönetimine ve rektöre hitaben yazdığı bir “AÇIK DAVET”i aktaracağım..

09.12.15, Londra tarihli bu daveti birkaç gün önce Star yazarı Ömer Ekinci de dile getirmişti..

 “Çok dersler çıkaracağınız” ince, nazik ve çok anlamlı bir davet..

Hele bir okuyun..

Amaç gerçekten “özgürlük” olunca, “bizdeki özgürlükçülere” ne ad vereceğinizi şaşırıyorsunuz..

MERVE’DEN ÇOK AÇIK ÇAĞRI

Yardım stantlarını basan, mescidleri yağmalayan, fırsatını bulduğu ilk anda dindar olduğunu düşündüğü kişileri sözleriyle ve bakışlarıyla linç eden arkadaşlar..

Sizin için bir kampanya başlatsak, bir bütçe oluştursak ve sizi bir süreliğine dünya seyahatine çıkarsak nasıl olur?

Yahu yok, kimseyi Yunanistan'a itelemiyorum, gayet iyi niyetle, başka hayatları ve ortamları bir görün de gelin diyorum..

Mesela ben ilk gönüllü mihmandarınız olabilirim..

Hemen korkmanıza gerek yok canım, Aziziye Camii'ni değil, Londra Sanat Okulu'nu gezdiririm ve hocalarımla tanıştırırım sizi..

Kantinde bir sütlü çay ısmarlarım önce..

Ama kantinin hemen yanında pırıl pırıl bir mescid gördüğünüzde lütfen hemen dehşete kapılıp yumruklarınızı kaldırmayın..

Burada Müslümanlar “mescid açtıracak kadar çoğunluk” değil, üç-beş kişiler sadece..

 “İllegal örgüt” kurup “korsan etkinlikler” yapacak potansiyelleri yok..

Ama kampüsün en merkezi yerinde huzurla namaz kılabiliyorlar..

Evet, rektörün IŞİD’çi olup olmadığına dair sosyal medya paylaşımları patlamasa da, dedikodular dolaşıyor olmalı..

İsterseniz hemen bölüm başkanına bir çıkıp bu durumun hesabını sorarsınız..

Esasen kendisi de sizi merak ediyor, zira varlığınıza bir türlü inandıramamıştım..

Bir keresinde "ama nasıl olur" demişti, "nasıl, niye, kim sizin başörtünüz ile okula girmenize izin vermedi? Kim okulda namaz kılmanızı istemiyor?”

Siz kendinizi kendi kelimelerinizle tanıtırsınız artık..

O da size, “nü model” çizilen atölyeye girmek istemeyen bir öğrencisinden nasıl da “bunu istemeyeceğini bilmem gerekirdi, benim düşüncesizliğim, çok üzgünüm” diye defalarca özür dilediğini anlatır..

Veya okula yeni kayıt olmuş, yangın çıkışında namaz kılan öğrencisini, “küçük-büyük tüm üniversitelerde olduğu gibi bu okulda da bir mescid var ya kuzum, orada kılsana rahat rahat” diye nasıl yönlendirdiğinden, onu başka müslümanlarla nasıl tanıştırdığından bahseder belki..

Ya da sınıfta film izletirken müslüman öğrencisinin yanına gelip, “birazdan senin uygun olmadığını düşünebileceğin bir sahne olacak, istersen sınıftan çıkabilirsin” diye onu nasıl uyardığını anlatır..

Siz de tüm bunların sanatçı duruşuna, aydın, barışçı, özgür ve sosyalist bir kimliğe hiç yakışmadığını sloganlarla anlatırsınız, değil mi?

Önce IŞİD sakızını çiğnersiniz, tutmazsa bir öncekini atarsınız ağzınıza..

Ama en azından dövmeden dinlersiniz sanıyorum..

Belki iletişim kurmaya çalışırsınız, belki dağarcığınıza yeni kelimeler katmayı denersiniz, belki “bağırmak, tükürük saçmak ve ortalığı yıkmak” yerine “saygılı bir şekilde fikrinizi açıklamayı” öğrenirsiniz..

Yaptıklarınızın, yaşattıklarınızın ve hissettirdiklerinizin, temsil ettiğiniz ideolojilerle nasıl da örtüşmediğini görürsünüz belki..

Gezin diyorum o yüzden, gezin..

Adını bile duymadığınız dine, fikre ve hayat tarzına sahip milyonlarca insanın homojenize olmadan dünyanın başka yerlerinde nasıl yaşadığını görün..

Anlayın, kavrayın, sakinleşin, “insan” olun ve geri gelin..

Sonra hep birlikte tatlıcıya gidip AŞURE yiyelim, olur mu?

Merve’nin bu “açık daveti”ne ekleyecek fazla bir söz bulamıyorum..

“Hisse”nizi alın artık..