Su sorunu kapıda mı? 

Son yıllarda yağış miktarının azalması mevcut su kaynakları üzerinde etkili olmaya devam ediyor. Su kaynaklarımız risk altında olmasına rağmen, bu riskin etkilerini ülke olarak henüz çok yakından hissettiğimiz söylenemez.  

Yağış düzensizliği ise kendisini iklim krizi olarak konuşturmaya devam ediyor. İklim değişikliği bütün ülkelerde hazırlanan bir kanun ile vücut bulurken, bu konu küresel ölçekte farklı senaryolarla dile geliyor.  

Açıkçası iklim değişikliği su krizi üzerinden değerlendirildiğinde, konu girişte bahsettiğimiz riski hissetmemize yardımcı olabilir. Ancak iklim değişikliğiyle ilgili bazı ülkelerin küresel düzenlemelere katılmaması ise konunun başka bir boyutu. Örneğin Paris Anlaşması’nı elinden tersiyle geri çeviren büyük ülkeler var. 

Türkiye’de de iklim değişikliğiyle ilgili yapılan Kanun hazırlığı ise durduruldu. Bu konunun açık bir şekilde tartışılması ve bilgilendirici toplantıların yapılması gerektiğini düşünüyorum. Yapılan tartışmalar ya da iklim değişikliği kanunuyla ilgili öngörüler yabana atılacak cinsten değil.  

Mevcut su kaynaklarının korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması konusunda da yapılması gereken çok şey var.  

Ülkemizin 2020 yılı verilerine göre toplam su potansiyeli 27 milyar metreküptür. Bunun 44 milyar metreküpü (%77) çeşitli maksatlarla sulama suyu olarak değerlendiriliyor. Geriye kalan 13 milyar metreküp (%23) içme suyu ve sanayi amacıyla kullanılmaktadır.  

Su tüketimi her sektör için artış eğilimindedir. Örneğin madencilik sektörü tarafından yeraltı ve yüzey suyundaki tüketim 2018 yılında %2,4 iken, 2020 yılında bu rakam %4,7 olmuştur. Madencilik sektörünün yeraltı sularının kayması ya da yer değiştirme risklerini de unutmayalım.  

Hem dünya genelinde hem de ülkemizde nüfus hızla artmaya devam ediyor. Nüfus artışıyla birlikte su tüketimi de artmaya devam edecek. Bir yandan da yağış miktarı düzensiz ya da yeterli değil. Bu durum bizi acil önlem almaya itmektedir.  

Ancak önlem alırken gerçeklerden kopmamamız gerekiyor. Örneğin tarım alanlarındaki sulamanın kontrol altına alınması adına önlemler geliştirilirken izinsiz sondajlara duyarsız kalamayız. Hatta ilimizde bir yerel seçim zamanında bir ilçemizde yüzlerce sondaja göz yumulmasını nereye koyacağız. Neredeyse 10 yıl önce yapılmış bu hata yeraltı sularını nasıl etkilemiştir? 

Tarım alanlarında sulama suyuyla ilgili alınacak önlemlerin başında bazı bölgelere su verilmemesi olacaktır. Bu konuda alınan kararlar barajlardaki su seviyesine bağlı olarak duyulmaya başladı bile.  

Aydın’da tarım alanlarının %50’sine su verilmeyeceği söyleniyor. Adana ilimizde de benzer önlemler alınmaya başladı. Anlaşılan ülke genelinde barajlardaki duruma göre önlemler alınmaya devam edecek.  

Fakat sulama suyundaki kısıtlamanın geçici bir önlem olduğu ve sadece yılı ya da dönemleri kurtarmaya yeteceğini unutmayalım.  

Su varlıklarının korunması yönünde şu konulara da dikkat etmeliyiz:  

1- İzinsiz sondaja müsamaha gösterilmemeli. Suyun korunmasında imtiyazlı, zengin, kamu kurumu, inşaat işleri ya da torpilli ayırımı geleceğimizi riske taşır. 

2- Mermercilik sektörünün özellikle yeraltı sularına etkisi detaylı incelenmelidir. Yine ayrıma veya imtiyaza izin verilmemelidir. 

3- Tarım alanlarındaki basınçlı sulama sistemleri yaygınlaştırmaya devam etmelidir. Bu konudaki desteklemelerde proje yazdırma gibi konularda aracılara gereksiz para harcamalarına dikkat edelim.  

4- Su göletleri ya da baraj yapılacak yerlerde yatırımlar yapılmalıdır.  

5- Yağmur suyu hasadı konusunda hem tarım alanlarında hem de şehirlerde aceleci olmalıyız.  

Kaynak: https://sutema.org/