Tevhid-i Tedrisât Kanununun Tarz-ı Tatbîki Hakkında Antalya Mebusu Hoca Rasih Efendi Hazretleriyle Mülâkât

Abone Ol

(3 Mart 1924 Tarihli 430 Sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Devletin Din Dersi Eğitimi Politikası: Öğretim kurumlarının eğitim, yönetim, denetim ve bütçelerinin Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanması kanunu olan Tevhid-i Tedrisatla aynı gün kabul edilen Halifelik ve Şer’iye ve Evkaf Vekaletini kaldıran kanunlarla öğretim birliğini engelleyecek ve laikleşmeyi önleyecek faktörler ortadan kaldırıldı. Farklı dünya görüşlerine sahip insan yetiştiren tarikatlar ve tekkelerde, 30 Kasım 1925 tarihli 677 sayılı kanunla kapatıldı. Daha da önemlisi eğitim programları millî ve laik esaslar çerçevesinde yeniden düzenlendi. 1927’den itibaren seçmeli duruma getirilen din dersleri, 1930’da şehir ilkokul, 1931-32’de ortaokul ve 1939’da da köy ilkokul programlarından çıkarıldı. Din dersleri büsbütün öğrenci ailelerinin sorumluluğuna bırakıldı. Arapça ve Farsça dersleri okullardan kaldırılarak yerine Latince ve Yunanca dersleri kondu. Aynı şekilde ders kitapları dönemin politikasına uygun olarak yeniden hazırlandı. Yeni çıkarılan ders kitaplarında eskiye ait bilgiler azaltıldı ve milli eğitim politikası çerçevesinde Cumhuriyet ideolojisini yerleştirecek milli şuur uyandırıcı konulara ağırlık verildi. Kur’ân-ı Kerim ve din eğitimi iptal edildi. Aynı tarihte hilafet kaldırıldı. Osmanlı hanedanının bütün aile efradı sınır dışı edildi. 8 Mart 1924’te şer’î/dini mahkemeler kapatıldı.)

Heyet-i Tahrîriyemizden biri Tevhid-i Tedrisât Kanunu’nun tarz-ı tatbîkine, İlahiyat Fakültesi’ne, ilga edilen medreselerden açıkta kalan talebeye dair Antalya Mebusu Hoca Rasih Efendi Hazretleri ile mülakat icra etmiştir. Müşârunileyhin beyanatı bervech-i âtîdir:

Tevhid-i Tedrisât Kanununun Hedefi:

‘- Tevhid-i Tedrisat, ilgâ-yı tedrisat demek değildir. Kanunun sarahati de bunu müeyyeddir. Büyük Millet Meclisi’nce yapılan şey terbiyenin tevhidi için idarede vahdeti temindir. Bu idare tedrisat birliği temin olunurken hiçbir vakit düşünülemez. Çünkü bu hususta milletimizin ihtiyacını temin edecek müesseselerin idamesi zarureti vardır. Kanunun, milletimizin ihtiyacını temin edecek bir surette tatbik edilmemesi birçok yerlerden şikayeti mucip olmaktadır. Esasen tâlî kısımları ve muntazam program ve nizamnamesiyle liseler derecesinde fünunu da hâvi bulunan ‘Dâru’l-Hilâfe’ medâris şubeleri nâmı altındaki müessesâtı lağvetmek İlahiyat Fakültesi’ni talebesiz bırakmak demektir. Aynı hata askerî idadilerin liselere tahvilinde de vâki olmuştur. Bir fark varsa o da bu liselerin evvelce mevcut müdür ve muallimlerinin idaresinde bugün aynen muhafaza-i mevcudiyet etmeleridir. Dâru’l-Hilâfeler ise tamamen ortadan kalkmıştır. Arada bu fark mevcut olmakla beraber Mekteb-i Harbiye’nin dahi bugün mevcut liselerdeki talebeyi aldıktan sonra liselerden ihtüyaca kâfi ve muvafık talebe alabileceğine, yahut bulabileceğine kâni değilim. Onun için İlahiyat Fakültesi’yle Mekteb-i Harbiye sınıflarının üç sene sonra boş kalmaması için İlahiyat İdâdilerinin ve Askeri İdadilerin vaziyet-i sabıkalarıyla muhafazaları zarureti vardır.’

İlahiyat Fakültesi Hakkında:

‘-Mevcut programıyla İlahiyat Fakültesi, farz-ı muhal olarak, talebe bulsa bile ihtiyaca kâfi din âlimleri yetiştiremeyecek bir vaziyettedir. Bugünkü talebesi Süleymaniye, Sahn Medreseleri’nden, Medresetü’l-İrşad’dan, Dâru’l-Hilâfelerinkısm-ı sânisini ikmal etmiş efendilerden mürekkep olduğu için belki sıfat ve salahiyetiyle neş’et edebilirler. Fakat İlahiyat İdadileri açılmazsa ve Fakülte’nin programı bu şubenin muhtevi bulunduğu ilimlerin yalnız tarihini değil, bu mesleğe lazım olan ilimleri hâvi olarak tanzim edilmezse bu Fakülte milletin bu husustaki ihtiyacını temin edecek vaziyette olmayacaktır.

Şu izahatım, bugünkü İlahiyat Fakültesi’nin vaziyetini tavzih etmektedir. Mevcut vaziyetin Tevhid-i TedrisâtKanunu’yla gayr-i kâbilte’lif olduğuna da kâniyim.

Böyle ihtiyaca gayr-i kâfî, iki sene sonra talebesiz kalacak müesseseyi Meclis-i Âlî’nin de hüsn-i telakki edeceğine kâil değilim.’

Talebenin Medresede İkameti Meselesi:

‘- İlahiyat Fakültesi’ne, İmam Hatip Medresesi’ne devam eden talebe hiçbir vecihle medârisde ikametten men edilemez. Bunların ikamete tahsis edilecek medâris binasından fazla kalanlar olsa bile MeârifVekâleti’ninhakk-ı tasarrufu olamaz. Bu ebniyeEvkâfaâittir. Evkâf Müdüriyet-i Umumiyesi’nin bunları tesellüm etmesi lazımdır. Şu veya bu cemiyete tahsisi ise mahallinde olmayan fuzuli bir tasarruftur.’

Talebenin İâşesi:

‘- Bu hususta gerek Vekâletin, gerekse İstanbul MeârifMüdiriyeti’nin talebenin iâşe edilmekte olduğuna dâir müteaddit beyanatını gördüm. Fakat devren alınan tahsisat ile bugün yapılan iâşenin Eylül’den itibaren kesileceğini işrab eden tebligât-i ahîre bu hususta dahi hâlen müstekar bir şey olmadığını gösteriyor.’

Konya Medresetü’l-Huffâz’ın Seddi:

‘- Hâlen idrâk edemediğimiz bir zihniyetle mülhakâtta bu gibi bazı hatalar vâki olduğunu işitiyoruz. Bu hareketler Vekâletin bir emriyle mi oluyor, yoksa işgüzâr görünmek isteyen bazı memurların yaptığı hareketlerden mi ibarettir? Henüz bu ciheti tahkik edemedim. Mesela ‘Konya’.Böyle bir vakâ söylenildiği gibi aynı vakânınMaraş’da dahi hıfz çalışmakta olan iki âmâya karşı cereyan ettiğini ve MeârifMüdüriyeti’nin ‘Adapazarı’nda dahi tedrisât-ı ibtidâiye müfettişinin müftî efendinin medrese derûnunda bulunan Fetvâhâne’de ikametine müsaade ettiğine ve bunun için kendisine vesika verdiğini haber aldım. Müftî efendiler, mâlum olduğu üzere, bulundukları dâirelerde bu devletin rüesâ-i memuriyetindendir. Eğer hakikaten Adapazarı Meârif Müfettişi böyle bir vesika ile müfti efendiye hakk-ı ikâmet bahşetmiş ise temsil ettiği meârif vekilini ağır bir hicap altında bırakacaktır, zannederim.’ (Sebilü’r-reşâd, cilt 24, adet 604, sayfa 89-90)