Tıp Fakültesi Hastanesi

Abone Ol

Ülkenin en seçkin hastanelerinden biri olma özelliğini elinde bulundurmasının yanında, profesörlerden tutun da, en alt tabakadaki personeline kadar güler yüzlü, mesleklerine bağlı ve vatandaşın sağlığı konusunda seferber olduklarını bilmeyen yok.
Haftanın üç günü, (Pazartesi-Çarşamba-Cuma) Akdeniz Üniversitesi’ne gidip, Dermatoloji, yani cilt hastalıkları servisinde Puva tedavisi görüyorum. Dolayısıyla uzman, asistan, pratisyen doktorundan tutun da, hemşire, sağlık görevlisi, hizmetli ve memurlara kadar son 1 yıldır her şeyi çıplak gözle gözlemliyorum.
Neden yalan söyleyeyim, eskiden gittiğimiz hastanelerdeki hitap şekillerini düşünüp, Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’ndeki personellerin davranışlarını da ele alıp bir terazi gözüne koyunca bir göz öyle bir yere çakılıyor ki, varın ağırlığını siz düşünün.
Benim gözlemlerim iyi yönde.
Haaa.,
“Akdeniz Üniversitesi’nde işler karınca hızıyla bile yürümüyor. Sen meslek icabı kendi işini yürütmüşsün böyle söylüyorsun ancak, gel de bu konuda başkalarının fikrini de sor. O hastanede git-geller bitmiyor.” diyecek olan da çıkacaktır.
Şu bir gerçek ki, yiğidi belki öldürebilirsin fakat hakkını da yememelisin.
Yaradan düşürmesin ama Akdeniz Üniversitesi gibi sağlık kuruluşlarımızı da başımızdan eksik etmesin.
Tamam.,
Hasta hakları diye de bir kanun var.
Her Türk vatandaşı her şeyin en iyisine layıktır.
Şunu çok iyi gözlemledim ki, özellikle doktor kesimine Allah sabır versin.
İşleri hiç de dışarıdan bakıldığı gibi kolay değil.
6 yıl Tıp Fakültesi, 5 yıl ihtisas eğitimi derken bir insan ancak 26 yıl sonra uzman doktor olup çıkıyor. İnsanoğluna sağlık-şifa dağıtmaya başlıyor, sonra da emeğinin karşılığını almaya.
Kolay mı?
Akdeniz Üniversitesi’nde işler hakikaten sistemli ve iyi niyet çerçevesinde yürüyor.
Kantinleri bile dahil.
En cahil insan dahi, gideceği yer için çok değil bir iki kişiye sorması yeterli.
Çünkü düzen rayına oturtulmuş.
Ancak.,
Hastane’nin H blok, yani polikliniklerin bulunduğu kapıdan içeriye girildiği an, insan kendisini hastane yerine bir pide salonuna giriyormuş gibi hissediyor.
Sanki Güneyliler Kebap Salonu.
Burunların direğini kıracak derecede hissedilen pide kokusu, özellikle aç karnına kan tahlililine gelen hastaları istifra bile ettiriyor.
İnsanların derdine çare aramak üzere o kadar insanın geldiği bir hastanede yiyecek-içecek bölümleri de tabi ki olacak.
Olacak olmasına da, eskiden hastaneye girildiğinde insanın genzine kadar ulaşan tipik bir hastane kokusu karşılardı.
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, H Blok’a gidenleri ise, kuzu-koyun ne bileyim belki de ocakta pişmiş dana yağlarının kokusu karşılıyor.
Yok mu bunun bir çaresi?