Turizm ve tatil
2020 yılında hayatımıza giren Covid-19, dünya ekonomisinin bütün sektörlerine olduğu gibi turizm sektörüne de büyük bir darbe vurmuştur. Turistik işletmelerin kapalı kalması sadece tüketim ekonomisine zarar vermemiş, aynı zamanda bu işletmelerde çalışan yüz milyonlarca insanın işsiz kalmasına neden olmuştur. Şüphesiz tatil bir kültürdür ve insanoğlu için sanıldığından daha büyük bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç salgın dönemlerinde ertelenebilir ancak ortadan kalkmaz. Fakat bu sürecin uzaması, yaşanan zararların büyüklüğünü doğrudan etkiler. Her ne kadar birçok ülke bu anlamda teşvikler ve kolaylaştırıcı adımlar atmış olsalar da zarar kaçınılmazdır. Diğer taraftan sektörün temel korkusu “Acaba insanların tatil anlayışlarında farklılaşmalar yaşanır mı?” şeklindedir. Ancak bugünden görünen şu ki, insanlar tatillerini iptal edebilir, erteleyebilir ya da daha düşük insan yoğunluğunun olduğu tatil seçeneklerini değerlendirebilirler ama bütünüyle vazgeçmeyeceklerdir. Ancak bu süreçte, sosyal ve psikolojik sonuçlara ilişkin henüz çalışma olmadığı için sürecin nereye evrileceği belirsizliğini korumaktadır. Şüphesiz insanların kendilerini yeni normallere uyarlaması gibi turizm de yeni çözümler üretebilen ve sürekli kendisini şartlara göre yenileyebilen bir sistem, sosyal ve teknolojik altyapısını sürekli yenileyen bir organizma gibidir. Bu iki bileşen, yani tatilin kendisi için vazgeçilmez olduğunu kabul eden insan ve onu ağırlamak için sürekli farklılaşan turizm, pandemi sürecinde de birlikte yaşamayı öğrenecek gibiler. Ancak turizmi diğer sektörlerden ayıran yoğun insan etkileşimi ve deneyimleme onu yine de diğer sektörlere göre dezavantajlı duruma getirmektedir.