TÜRKİYE’NİN GÜBRE İTHALATINDA DIŞA BAĞIMLILIK VE TARIMSAAL ÜRETİME ETKİLERİ

Abone Ol

Verimlilik Arayışında Bir Ülke
Tarım, Türkiye ekonomisinin hem stratejik hem de sosyoekonomik açıdan temel sektörlerinden biridir. Yaklaşık 17 milyon hektarlık ekili tarım arazisiyle ülke, gıda güvenliği, istihdam ve ihracat açısından tarım üretimine bağımlı bir yapıya sahiptir. Ancak, bu üretim zincirinin sürdürülebilirliği büyük ölçüde gübreye, yani toprağın verimliliğini artıran kimyasal ve organik girdilere bağlıdır.
Ne var ki Türkiye, üretim kapasitesi sınırlı, hammadde kaynakları kısıtlı bir ülke olarak gübrede büyük oranda dışa bağımlıdır. Yerli üretimle karşılanamayan azot, fosfat ve potasyum temelli gübrelerin önemli bir bölümü ithalat yoluyla temin edilmektedir. Bu durum yalnızca tarımın maliyet yapısını değil, aynı zamanda döviz dengesini ve gıda fiyatlarını da doğrudan etkilemektedir.
2025 yılı itibarıyla Türkiye’nin toplam gübre tüketiminin yaklaşık %85’i ithalata dayalı girdilerden oluşmaktadır. Bu oran, son yıllarda enerji fiyatları, döviz kuru dalgalanmaları ve jeopolitik risklerin tarımsal üretim maliyetlerini ne derece etkilediğini açıkça ortaya koymaktadır.
Türkiye’nin Gübre Tüketim Profili ve İthalat Yapısı
Türkiye’de tarımsal üretimde kullanılan başlıca gübre türleri üç ana grupta toplanır: azotlu gübreler, fosfatlı gübreler ve potasyumlu gübreler. Bu grupların her biri farklı hammaddelere ve enerji girdilerine ihtiyaç duyar.
Azotlu gübreler (örneğin üre, amonyum nitrat, amonyum sülfat): Genellikle doğal gazdan elde edilen amonyakla üretilir. Türkiye’nin doğal gaz rezervleri sınırlı olduğu için üretim maliyetleri yüksektir.
Fosfatlı gübreler (örneğin DAP, TSP): Fosfat kayası ve sülfürik asit kullanılır. Türkiye’de fosfat rezervleri çok sınırlı, bu nedenle Tunus, Fas ve Ürdün gibi ülkelerden hammadde ithal edilmektedir.
Potasyumlu gübreler: Türkiye’de potasyum rezervi neredeyse yoktur. Bu nedenle Rusya, Belarus ve Kanada gibi ülkelerden potasyumlu gübre ithalatı zorunludur.
TÜİK verilerine göre, Türkiye’nin 2024 yılı toplam gübre ithalatı yaklaşık 5,6 milyon ton civarındadır. Değer olarak bakıldığında bu miktar yaklaşık 2,8 milyar dolarlık bir ithalat faturasına karşılık gelmektedir. En çok ithalat yapılan ülkeler sırasıyla Rusya, Çin, Mısır, Gürcistan ve Norveç olmuştur.
Özellikle üre ve DAP (Diamonyum Fosfat), ithalat kalemlerinde ilk iki sırayı alır. 2024 yılında yalnızca üre ithalatı 2 milyon tonun üzerine çıkmış, fosfatlı gübre ithalatı ise 1,2 milyon ton civarında gerçekleşmiştir.
Enerji Fiyatları ve Küresel Piyasa Bağımlılığı
Gübre üretimi doğrudan enerji maliyetlerine bağlı bir sektördür. Azotlu gübre üretiminde ana girdi doğal gaz olduğundan, uluslararası gaz fiyatlarındaki her artış Türkiye’nin ithalat maliyetlerini katlamaktadır. 2022 Rusya-Ukrayna savaşı sonrası yaşanan enerji krizi, gübre fiyatlarını küresel ölçekte rekor seviyelere taşımış; Türkiye’de çiftçi maliyetleri %200’ün üzerinde artmıştır.
Bu dalgalanmalar, gübre arz güvenliğini stratejik bir mesele haline getirmiştir. Türkiye’nin tarım sektörü, gübrede yaşanan fiyat artışlarına doğrudan tepki vermekte; çiftçiler ekim alanlarını daraltmakta ya da gübre kullanımını azaltmaktadır. Bu da verimlilik kayıplarına ve nihayetinde gıda enflasyonuna yol açmaktadır.
Tarım Kredi Kooperatifleri ve bazı özel sektör kuruluşları ithalatı çeşitlendirmeye ve lojistik maliyetleri düşürmeye çalışsa da küresel fiyat oynaklığı Türkiye’nin kontrol alanı dışındadır. Bu durum, gübre piyasasının tıpkı petrol ve doğalgaz gibi jeopolitik risklere ne kadar açık olduğunu göstermektedir.
Yerli Üretim Çabaları ve Kapasite Sorunu
Türkiye’de yerli gübre üretimi son yıllarda artış eğilimindedir, ancak hâlen toplam talebi karşılamaktan uzaktır. Gübretaş, Toros Tarım, Bagfaş, Eti Bakır ve Ege Gübre gibi firmalar sektörde öne çıkmakla birlikte, üretimlerinin büyük bölümü azotlu gübrelerle sınırlıdır.
2025 itibarıyla Türkiye’nin toplam gübre üretim kapasitesi yıllık yaklaşık 4 milyon ton civarındadır. Oysa ülkenin toplam gübre tüketimi 6,5–7 milyon ton aralığındadır. Yani iç üretim, talebin yalnızca %55-60’ını karşılayabilmektedir.
Yerli üretimin artmasının önündeki en büyük engeller şunlardır:
Yüksek enerji maliyetleri,
Hammadde yetersizliği,
Çevresel mevzuat ve yatırım izin süreçlerinin uzunluğu,
Finansman erişimindeki güçlükler.
Öte yandan, yeni dönemde özellikle petrokimya ve madencilik yatırımlarıyla entegre gübre tesisleri kurulması planlanmaktadır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın öncülüğünde yürütülen projelerle, doğal gazdan üretilen amonyak ve üre üretim kapasitesinin 2030’a kadar iki katına çıkarılması hedeflenmektedir. Bu hedef hem ithalat bağımlılığını azaltmak hem de iç piyasada fiyat istikrarını sağlamak açısından kritik önemdedir.
Tarım Politikaları ve Gübrede Stratejik Yaklaşımlar
Gübre ithalatına olan bağımlılığın azaltılması, yalnızca ekonomik değil aynı zamanda ulusal gıda güvenliği açısından da stratejik bir meseledir. Çünkü yüksek ithalat maliyetleri, doğrudan üretim maliyetlerine ve dolayısıyla tüketici fiyatlarına yansımaktadır.
Tarım ve Orman Bakanlığı, son yıllarda çiftçiye yönelik gübre desteklerini artırarak maliyet yükünü hafifletmeye çalışmaktadır. 2025 tarım destek bütçesi içinde gübre ve mazot desteğine ayrılan pay 2024’e göre %35 artırılmıştır. Ancak uzmanlara göre bu destekler, fiyat artışlarının hızına yetişmekte zorlanmaktadır.
Uzun vadede çözüm için önerilen başlıca politikalar şunlardır:
Yerli üretimin teşviki ve enerji girdilerinde sübvansiyon sağlanması,
Organik ve biyolojik gübre kullanımının artırılması,
Ar-GE yatırımlarıyla toprak analizine dayalı doğru gübreleme uygulamaları,
Dış ticarette kaynak ülke çeşitliliğinin artırılması.
Bu stratejilerle hem döviz kaybı azaltılabilir hem de tarımda sürdürülebilir üretim modeli güçlendirilebilir.
Sonuç: Verimliliğin Anahtarı Yerli Kaynak ve Bilimsel Tarım
Türkiye’nin gübre ithalatına bağımlılığı, yalnızca dış ticaret dengesi açısından değil, tarımsal üretim sürdürülebilirliği açısından da kırılgan bir yapı oluşturuyor. Küresel piyasalarda yaşanabilecek her kriz, Türkiye’de çiftçiden tüketiciye kadar geniş bir zinciri etkileme potansiyeline sahip.
Bu nedenle çözüm, yalnızca ithalatı azaltmak değil, aynı zamanda toprağı ve üretimi daha verimli kılacak politikalar geliştirmektir. Toprak analizine dayalı gübreleme, çiftçi eğitimi, organik gübre teşvikleri ve yerli üretim yatırımları bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Türkiye, güçlü tarım geleneğini modern üretim teknolojileriyle buluşturduğu ölçüde dışa bağımlılığını azaltabilir. Gübrede kendi kendine yeterlilik, sadece tarımsal bir hedef değil; aynı zamanda ekonomik bağımsızlığın ve gıda güvencesinin temelidir.