TURQUALITY

Abone Ol

Küresel rekabetin yoğunlaştığı, markaların ülkelerin ekonomik kimliklerini belirlediği bir çağda Türkiye’nin uluslararası marka gücünü artırma hedefi, yalnızca ihracat rakamlarına dayanan bir politika değil; bir vizyonun, bir stratejinin ve bir zihniyet dönüşümünün ürünü olarak öne çıkıyor. Bu vizyonun somut ifadesi ise Turquality Programı. Dünyada bir benzeri bulunmayan bu destek modeli, Türk markalarının yalnızca “ihracat yapan şirketler” değil, “dünya markası olma” potansiyeline sahip ekonomik elçiler haline gelmesini hedefliyor.
Bir Marka Destek Programından Fazlası
2004 yılında dönemin Ekonomi Bakanlığı (bugünkü Ticaret Bakanlığı) öncülüğünde başlatılan Turquality, klasik bir ihracat teşviki programı değil; kapsamlı bir “markalaşma ekosistemi” olarak tasarlandı. Bu sistemde amaç, firmalara kısa vadeli mali destek sunmak değil, onları stratejik yönetimden marka konumlandırmasına, kurumsal yönetimden tasarım yetkinliğine kadar her alanda güçlendirmektir.
Turquality’nin hedefi basitçe ihracatı artırmak değildir; Türk malı kavramını “yüksek kalite, inovasyon ve güven” gibi algılarla eşleştirmektir. Bu nedenle program, firmaları yalnızca yurtdışında mağaza açmaya veya reklam yapmaya değil, aynı zamanda kurumsal altyapılarını uluslararası standartlara taşımaya yönlendirir.
Bu yönüyle Turquality, Türkiye’nin “üretim gücünden “marka gücü” ne geçişinde stratejik bir köprü işlevi görmektedir. Bugün dünyada benzeri olmayan bir devlet destekli markalaşma platformu olarak hem özel sektör hem de kamu için bir öğrenme alanı yaratmıştır.
Küresel Rekabetin Yeni Kriteri: Markalaşma
21.yüzyılın ekonomisinde üretim kapasitesi kadar marka değeri de milli gücün belirleyicisi haline geldi. Bir ülke, ne kadar üretirse üretsin, markalaşamadığı sürece ürünleri düşük katma değerle satmak zorunda kalıyor. Oysa bir marka yaratıldığında, aynı ürün bilgi, tasarım, kültür ve güven duygusuyla birleşerek değerini katlıyor.
Bu noktada Turquality, firmaları “fiyat rekabeti” tuzağından çıkarıp “değer rekabeti” anlayışına taşımayı amaçlıyor. Program kapsamında markalar, uluslararası danışmanlık desteğiyle stratejik planlama, marka yönetimi, müşteri deneyimi, dijital dönüşüm ve sürdürülebilirlik gibi alanlarda kapsamlı gelişim programlarına dahil ediliyor.
Turquality’nin felsefesi, yalnızca ihracatı artırmak değil, Türk markalarının hikâyesini dünyaya anlatmak. Çünkü günümüzde küresel başarı, yalnızca ürün kalitesiyle değil, anlatılan hikâyeyle ölçülüyor. Türk kahvesinden savunma sanayine, tekstilden gastronomiye kadar pek çok alanda Turquality markaları, “Made in Türkiye” algısını pozitif bir kimliğe dönüştürme çabası içindeler.
Ekonomik Katma Değer ve Stratejik Dönüşüm
Turquality kapsamına alınan firmalar hem finansal hem yönetsel anlamda ciddi bir dönüşüm sürecine giriyor. Program, 5 ila 10 yıl süren destek dönemi boyunca markalara; eğitim, danışmanlık, reklam, mağaza kira desteği, franchising sistemleri, patent ve tasarım tescili gibi pek çok alanda katkı sağlıyor.
Bu desteklerin toplam etkisi, ihracatın niteliğini yükseltme potansiyelinde gizli. Turquality markaları, zaman içinde “ucuz üretici” değil, “güvenilir marka üreticisi” haline geldikçe, Türkiye’nin dış ticaret dengesi içinde katma değeri yüksek ihracat oranı artıyor.
Örneğin, tekstil ve hazır giyim sektöründe Turquality programına dahil markalar, yalnızca üretim hacimleriyle değil, küresel mağaza zincirleri, dijital platform satışları ve tasarım odaklı koleksiyonlarıyla da Türkiye’yi temsil ediyor. Bu dönüşüm, Türkiye’nin ihracat gelirlerinde kalite bazlı büyümenin önünü açıyor.
Ayrıca Turquality süreci, firmaları “kurumsal yönetim” bilincine taşıyor. Yönetim süreçlerinin standartlaştırılması, insan kaynakları sistemlerinin güçlendirilmesi, veri odaklı karar verme kültürünün gelişmesi gibi unsurlar, yalnızca markanın değil, ülke ekonomisinin de dayanıklılığını artırıyor.
Yeni Dönemde Dijitalleşme ve Sürdürülebilirlik Boyutu
Turquality programı, son yıllarda yalnızca marka yönetimini değil, dijitalleşme ve sürdürülebilirlik kavramlarını da merkezine aldı. Artık markaların uluslararası arenada başarılı olabilmesi için yalnızca iyi ürünler üretmesi değil, çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) kriterlerine uygun hareket etmesi de bekleniyor.
Bu bağlamda program, firmaları karbon ayak izi ölçümü, yeşil tedarik zinciri yönetimi, döngüsel ekonomi modelleri ve dijital marka yönetimi konularında teşvik ediyor. Böylece Turquality, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefiyle de stratejik bir uyum içinde ilerliyor.
Ayrıca dijitalleşme süreci, markaların küresel görünürlüğünü artırmada kilit bir rol oynuyor. E-ticaret, dijital pazarlama ve veri analitiği, markaların dünya pazarlarındaki rekabet gücünü katbekat artırıyor. Bu yönüyle Turquality, sadece fiziksel ihracatı değil, dijital ihracatı da destekleyen bir vizyon programına dönüşmüş durumda.
Bir Ulusal Marka Ekosistemi İnşası
Turquality, yalnızca şirketleri değil, Türkiye’nin ulusal imajını da dönüştüren bir araçtır. Çünkü bir ülkenin markaları, o ülkenin kültürünü, üretim anlayışını ve güvenilirliğini temsil eder. Güçlü markalar, güçlü bir ülke algısı yaratır.
Dolayısıyla Turquality, Türkiye’nin “ekonomik diplomasi” araçlarından biridir. Türk markalarının dünyada yarattığı pozitif algı, yalnızca ekonomik değil, kültürel ve politik ilişkilerde de Türkiye’nin elini güçlendirir.
Bu açıdan bakıldığında Turquality, yalnızca bir program değil, Türkiye’nin küresel vitrinidir.
Sonuç: Sürdürülebilir Rekabetin Anahtarı
Turquality’nin başarısı, yalnızca bugünün ihracat rakamlarında değil, yarının marka hikâyelerinde ölçülmelidir. Her desteklenen marka, Türkiye’nin ekonomik dönüşüm yolculuğunda bir kilometre taşıdır.
Küresel ekonomide artık üretim değil, algı yönetimi ve değer yaratma belirleyici hale gelmiştir. Turquality, Türkiye’yi bu dönüşümün dışında değil, merkezinde konumlandırma amacını taşıyor.
Bugün Turquality, bir teşvik programından çok daha fazlası: Türkiye’nin “marka bilinci” inşa etme yolculuğunun en somut göstergesi. Eğer sürdürülebilir bir kalkınma ve kalıcı bir rekabet gücü hedefleniyorsa, markalaşma kültürünün yaygınlaştırılması, Turquality’nin vizyonuyla bütünleşik bir milli strateji olarak sürdürülmelidir.