Yardımlaşmanın önemi

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. (NAHL 16)”
 
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, yardımlaşmayı, iyiliği emreden daha nice ayetler olduğunu da biliriz. Çünkü İslâmiyet bir yardımlaşma dinidir. İslâmiyet'ten önce de sonra da hiç bir din ve fikir sistemi onun kadar bu konuya eğilmemiş, yardım anlayışı ve bu anlayışın uygulanışını bu kadar geniş boyutlara ulaştıramamıştır. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (A.S), “Veren el alan elden üstündür” veya “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” gibi hadislerle İslam’ın yardımlaşmaya verdiği önemin altını çizmiştir.
 
Peki yüzde 90’ından fazlası Müslüman olan ülkemizde bilhassa son dönemlerde ardı ardına yaşanan intihar vakalarını, toplu intiharları nasıl açıklayacağız ?..
Önemli bir bölümü ekonomik nedenlerle gerçekleşen intiharları, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir peygamberin ümmetine nasıl yakıştıracağız ?..
Sıkıntı dinde mi ? Elbette hayır. Dinin bize emrettiği ortada. Yardımlaşın, iyilik yapın. Akrabanızı, yakınlarınızı gözetin diyor. Herkes kendi yakınlarını gözetse zaten toplumda yoksulluk diye bir şey kalmaz.
 
Sıkıntı bizde. Biz dini ve ahlaki değerlerimizi kaybettik. Bırakın dini, ahlakı, insanlığımızı kaybettik…
Kimseni kimseye inancı kalmamış. Gözümüzün önünde evine ekmek götüremeyen, çaresizlikten kıvranan, imdat diye haykıranları görüyoruz ama kılımızı kıpırdatmıyoruz. En yakınlarımıza, eş, dost, akrabalarımıza dahi, “Canım gözünün önüne baksaydın, hesabını kitabını denk tutsaydın” diye acımasızca yargılıyoruz. Onların başına gelenin bir gün bizim de başımıza gelebileceğini ise hiç mi hiç hesaba katmıyoruz. Sonra da kalkıp birlikten, beraberlikten, sevgi ve kardeşlikten söz ediyoruz…
Aklınız alıyor mu ?
Hiç aç ile tok aynı safta sevgi ve kardeşlik duygularıyla yan yana olabilir mi ? 
Evine ekmek götüremeyen biri ailesiyle oturduğu mükellef sofrayı sosyal medyada paylaşan birine şefkatle bakabilir mi ?
 
Elbette ki toplumlarda her birey eşit imkanlara sahip olmaz. Yaradan her insana farklı imkanlar, farklı rızıklar vermiştir. Zayıfı, güçlüsü, fakiri, zengini, erkeği kadını ile insan toplulukları hem bir tezat, hem bir ahenk meydana getirir. İşte bu başkalık, bu tezat hayatı oluşturur zaten. Ancak hayatın içinde yoğrulan insanlar muhakkak birbirlerine ihtiyaç duyar. İhtiyaç sadece fakirin zengine, zayıfın güçlüye ihtiyacı şeklinde de olmaz. Bazen bunun tersi de söz konusudur. Hiçbir zengin, “Benim kimseye ihtiyacım yok” diyemez çünkü servetini çalıştırdığı insanların gücü ile kazanır. Hangi açıdan bakarsak bakalım bütün sosyal ilişkilerde böyle durumlarda karşılaşırız. Dolayısıyla yardımlaşma elzemdir. Yardımlaşma zenginlerle fakirler arasındaki uçurumu kapatacağı gibi, aralarında bir sevgi ve saygı bağının kurulmasına da sebep olur. Yardımlaşmanın yaygın olduğu toplumlarda dostluk duyguları güçlü olur, zenginlik ve refah artar, fakirlik azalır. Bir toplumda ne kadar çok yardımlaşma ve dayanışma varsa o kadar çok huzur, barış ve kardeşlik hakim olur. Bu duyguları kaybeden ve sadece kendini düşünen bir kişi ise insanlıktan nasibini almamıştır.