Yaşayan bilir!..

Abone Ol

Büyükşehir Belediyesi’nin yönetim anlayışına sitem yağdı.
Ve Esra Altunkes gitti, sığınma evinde kalan kadınlarla bir kez daha görüştü, onları dinledi ve hepsini kaleme aldı.
Akdeniz Manşet olarak bir süre önce, kadın sığınma evindeki işkence gibi yaşananları ele aldığımız gün, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın hakikaten örnek sayılabilecek bir duyarlılık örneği sergileyip, soruşturma başlatıldığını, bu kapsamda söz konusu yerdeki tüm idari personelin top yekun değiştirildiğini açıklamıştı.
Duyarlılık karşısında hayret bile ettik.
Şaşkınlığımız fazla sürmedi.
Dün de belirttiğimiz gibi, eskilerin yerine verilen yenilerin hizmet anlayışı da meğer aynı olmak zorundaymış.
İnsancıl yaklaşım. Tebessüm ve sıcak ilgiyi geçtik, insanlık muamelesi ile karşılaşmaya dünden razı olan sığınma evindeki kadınlarımız ne yazık ki, “Gelen gidenin görevini sürdürüyor” demekten başka bir şey söylemiyorlar.
Ve Antalya valisi sayın Ahmet Altıparmak son çareleri olmuş.
Sayın valiye çağrıda bulunup, “Duy ne olur sesimizi” diyorlar.
Peki başka ne söylüyorlar;
“ Ben emziren bir kadınım ufak çocuğum var. Türkiye’deki diğer sığınma evlerinde emziren kadınları süt verilir. Bu kurumda böyle bir kural yok. Süte mahrum bıraktılar.
“İş aramaya gidiyorum 10 dakika sığınma evine gecikmeli girince birim sorumlusu ve yemekhane görevlisi bayan beni yemekten mahrum bıraktılar. O gün çocuğumu emziremedim.”
“Kaldığım odanın penceresinde perde yok. Sığınma evi yetkililerinden perede istediğimizde bizlere ‘camlara gazete çekin bizi ilgilendirmez’ cevabını vermekteler.”
“Sığınma evindeki günüm dolmadı. Bir ayım var. ‘Ne zaman çıkacaksın sığınma evinden? Çıkmazsan buraya çevik kuvvet polislerini getirtiriz zorla çıkartırız’ diye baskı yapıyorlar.”
“Bizler buraya eşlerinden, ailelerinden şiddet, taciz ve ölüm korkusuyla gelip sığınan kadınlarız. Kendimizi psikolojik olarak toparlayamamışken bir de yönetimin baskısına maruz kalıyoruz.”
“Bu sığınma evindeki imkânsızlıklardan dolayı bunalıma girdik Yeni yönetim de bize kötü davranıyor. Burada büyük bir ihmalkârlık, sorumsuzluk var.”
“Ayrıca biz sığınma evi kadınları olarak birbirimize destek olduğumuzda bizlere sorumlu birim müdürü kötü davranıyor. En ufak bir şeyde hakkımızda tutanak tutuluyor. Biz buraya çile çekmeye gelmedik. Baskılar devam ediyor.”
“Yeni gelen mutfak görevlileri maaşlı çalıştıkları halde işleri sığınma evi kadınlarına yaptırıyor, bulaşıkları yıkattırıyor, yerleri sildiriyorlar.”
“Mutfak görevlilerinin yiyecekleri gizlediğine hepimiz şahidiz. Poğaça süt geliyor bize vermiyorlar. Yumurta almak isteyince ellerimize vuruyorlar almayalım diye. Yoğurt, meşrubat ve salatanın yüzünü hiç görmediler. Ekmeği bile sayıyla veriyorlar. Çok yediğimiz zaman ise yüzümüze karşı ne kadar çok ekmek yiyorsunuz” diyorlar biz utanıyoruz bu durumdan.”
“Bizleri psikolojik olarak yıpratıyor. Uçurumdan uçuruma sürüklemek istiyorlar. Bizler ölüm tehdidiyle gelip buraya sığındık. Sokaklarda gezip iş arıyoruz. Hayatlarımız tehlike içerisinde ne olur bize yardım edin.”
“Kaloriferlerin hiç birisi çalışmıyor. Soğuk kış günlerinde odalarımızda donuyorduk. Yetkililere söylediğimizde her zamanki gibi bizleri başlarından savdılar.”
“Sığınma evinde anneleri ile birlikte kalan çocuklara kahvaltı saatlerini birkaç dakika geçirmeleri halende yetkililerin kahvaltı vermiyorlar. Öğlene kadar çocukları aç bırakıyorlar.”
Bizlere ‘Bir daha basına bilgi verirseniz sizlerin hakkında işlem yapacağız’ diye tehdit ediyorlar. Bıktık bu tehditlerden ve baskıların ardı arkası kesilmiyor, çaresizlik içerisinde çaresizlik yaşayanı ancak yaşayan bilir.”
Evet.,
Ancak yaşayan bilir.
Peki ya yaşatan ne bilir?
Tüm bu yaşananlar başkan Akaydın ve ekibinin umurunda mıdır?