Yataktan nasıl alınır!..
Cumartesi iznimizi Pazar’a kaydırmışız. Uzun süredir de Zeki Hoca’nın gözlemecisine gitmiyoruz, “Hatırı” çok.
Giydik eşofmanları, Çakırlar’a doğru sürdüm arabayı.
Şehrin kalabalığından bıkan, Antalya’nın batı yakasına kaçıyor olacak ki, yol resmen araç kuyruğu.
Zeki Hoca kapıda karşıladı. Vakit öğleye yaklaşmasına rağmen masalar dolu ama buldular bir yer oturttular. Önümde kahvaltı serpişmesi, ardından gözleme. Elimde gazeteler ama karıştırmak içimden bile gelmiyor.
Zira hepsi Galatasaray’ın rezil müsva oluşundan bahsediyor.
Derken yan masadan Doktor Cahit, “Ahmet Hakan’ın yazısını okudun mu” diye seslenmez mi?
Hemen buldurdum gazeteyi. Merakla açtım sayfaları, Ahmet Hakan’ın köşesini yakaladım.
Yakaladım yakalamasına da.
Daha, “ADALET Bakanı Sadullah Ergin aradı. Sabahın kör vakti haksız yere gözaltına alınmam nedeniyle önce “Geçmiş olsun” dedi” giriş paragrafını okur okumaz kapattım gazeteyi.
Kıvırıp gittim dışarıdaki masaya koydum.
Komplekslere girdim.
O ilk paragraf beni yedi bitirdi.
Biz de 24 yıldır gazeteciyiz diye ortalık yerde dolaşıp duruyormuşuz da, haberimiz bile yokmuş.
Günlerdir herkes Ahmet Hakan’ın sabah 5’te gözaltına alınıp, 2-3 saatini karakolda geçirmesinden bahsediyor.
Ve o 2-3 saatin heba olmasından dolayı da, Türkiye’nin Adalet Bakanı kendisine bizzat telefon açıp, özür kelimeleri sarf ediyor.
Gazetecilik yapacaksan Ahmet Hakan gibi yapacaksın ki, arayanın, soranın olsun.
Allahtan ki bizim de personelini kol kanadı altına alan bir patronumuz var da (Yağ yakma fırsatını nihayet bulabildim) avukata bile gereksimimiz olmadı.
Ne yani.,
Bu ülkede GBT soruşturması neticesinde arandığı ortaya çıkıp, sabahın 5’nde yatağından alınıp, karakola götürülen bir tek gazeteci Ahmet Hakan mı?
Yazın google Vedat Gürhan. Tıklayın, “Yazarın geçmiş yazıları” ibaresine. Açın 17 Ocak 2010 tarihli, “Nezarethane Palas” başlıklı yazıyı ve okuyun.
Ben de gazeteciyim Ahmet Hakan da.
Ben de sabahın tam 5’nde yatağımdan alındım, Ahmet Hakan da.
Üstelik ben otelden de değil, Denizli Polis evindeki odamdan alındım.
Kapıda polisleri görünce aklıma ne Ergenekon geldi, ne de Kasırga.
Ben önce adli tabip ardından nezarethaneye gittim, aynı şekilde Ahmet Hakan da.
Üstelik Ahmet Hakan gibi 2-3 saat değil, tam 9 saat nezarette kaldık.
O nezaretin içerisine yazılan duvar yazılarını Ahmet Hakan’dan çok daha fazla okuma fırsatım oldu. Benim gibi içerdekilerin dertlerini, kederlerini, anılarını dinlemem için Ahmet Hakan’dan fazla kulak kabarttım.
Eeee.,
Çıktıktan sonra ben neden telefonla aranıp, bırakın Adalet bakanını, bir muhtardan bile geçmiş olsun telefonu niye alamadım ki?
Öncelikle ortalığı velveleye vermedim.
En önemlisi de, sabahın 5’nde alındığımda anında arayabileceğim bir eşim var.
Bir de Denizli’deki askerlik arkadaşım, can dostum vardı.
Ahmet Hakan’ın ise avukat veya avukatları varmış.
Bu da bizim farkımız olsun..
Bu vesileyle de, “Yeter köşe yazarı Ahmet kardeşim. Bir gözaltı olayını günlerdir senaryolaştırıyorsun ya, o şerefe senden önce gazeteci olarak biz eriştik. Üstelik 2-3 saat da değil tam 9 saat demir parmaklıklar ardında kaldık.
Sahi.,
Ahmet Hakan gerçekten nezarethanede mi kalmış, yoksa karakolun içerisindeki iskemlede mi oturup beklemiş?
İskemlede beklemenin özrü nasıl oluyor onu merak ettim de!..
Yine de yıllar sonra aynı kaderi paylaştığım bir gazeteci meslektaşıma sahip olabildim. Her gazeteci sabah 5’te yatağından alınamaz.
O şeref de, biz yani ben ile Ahmet Hakan’a ait.
Çatlayan çatlasın!..