Geçtiğimiz hafta, yaşayan tarih Reşat ağabeyim, tarihte kendisini üzen iki savaştan bahsetmiş, ben de köşeme taşımıştım. Bu hafta da sevindiren iki savaşın notlarını aktaracağım.
Memlüklülerle Moğolların Mücadelesi
“Beni sevindiren iki savaş” diyerek sözlerine başlayan Reşat ağabeyim, ilk önce 1260 yılında yapılan Mısır’da hüküm süren Memlük-İlhanlı (Moğol) arasındaki savaştan konu açtı.
Başladı anlatmaya; “Memlüklülerin büyük bir zaferi ile sonuçlanan savaşta şayet Moğollar (İlhanlılar) galip gelseydi bütün Hristiyan ülkeleri sevinecekti. Sebep çok açık, Moğollar putperesttiler.
Moğollar Çin’den başlayarak yaka yıka Suriye’de bulunan “Aynur Callut”a kadar gelmişlerdi. Hristiyanların bu savaştan beklentisi İslamiyet’in yok olmasıyken beklenen olmadı.
Hristiyanlar büyük bir hüsrana uğradı. Memlük hükümdarı Kutz ordusunu ikiye ayırdı. Suriye’deki Aynur Callut, yarısını kendisiyle beraber ormanlık alana gizledi. Diğer yarısını Baybars önderliğinde öne sürdü. Moğollar Baybars’ın bulunduğu duruma karşı hücuma geçtiler. Baybars sahte bir geri çekilmeyle Moğolları tuzağa düşürdü. Moğollar ayrılan iki Memlük Devleti arasında kaldı. Moğollar büyük bir hezimete uğratıldı. Memlüklüler galip gelince diğer Müslüman ülkeler de sevince boğuldu.
Yavuz Selim Şah İsmail’i dize getirdi
“Beni sevindiren diğer savaş, Osmanlı hükümdarı Yavuz Selim ile İran’da hüküm süren Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında geçmiştir. İran’ın Tebriz yakınında Çaldıran Ovası’nda meydana gelen savaşın çıkış sebebi Şah İsmail’in Anadolu’ya casus gönderip, Safevi Devleti’nin propagandasını yaptırması olarak bilinmektedir.
O dönem büyük bir kitle Şah İsmail’in ordusuna, Safevilere katılmıştı. Osmanlılar, Antalya, Manisa ve Tokat’ta yapılan savaşlarda Safevilerle başa çıkamayınca, Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim büyük bir orduyla İran’a sefere çıktı.
Yavuz Selim’in ordusu teknik olarak o günün şartlarında çok güçlüydü. Ordunun tamamı silahlıydı. Hatta ordunun önünde mandaların çektiği dört yüz altmış adet top vardı. Şayet o gün Yavuz Selim’in ordusu top ve tüfekle Çaldıran Ovası’nda olmasaydı, yorgun olan Osmanlı beylikleri perişan olurdu. Çünkü Şah İsmail’in Safevi ordusu o güne kadar on iki savaşa girmiş ve hepsini kazanarak büyük zaferler elde etmişti. Safevi ordusu da Osmanlı ordusu gibi gözü pek yiğit ve kahraman askerlerle doluydu. Safevi hükümdarı Şah İsmail ordusunun büyük bir bölümünde yarı ilah olarak görülüyordu.
Onca yiğit ve kahramanlar savaş meydanında şahları uğruna seve seve canlarını bıraktılar.
Tarihçilerin bildirdiğine göre, Şah İsmail’in ordusundan iki bin veya üç bin kişi kurtulurken Şah İsmail, koluna yediği tüfek yarasıyla kaçmış.
Tabi bu arada Osmanlı’nın galip geldiği savaşta, hanımı (Taçlı Sultan) esirler arasında kalan Şah İsmail’in bütün hazinesi Osmanlıların eline geçti. Osmanlı hükümdarı Yavuz Selim, İran’dan bin kadar uzman sanatkârı alıp ülkemizin o zaman başkenti olan İstanbul’a getirdi.
Halen o sanatkârların dokunduğu güzellikleri günümüzde dahi görebiliriz. Osmanlı hazinesinin zenginleşmesi de cabası tabi.”
Reşat ağabeyimin anlattıklarına bakılırsa, bu iki savaşa sevindiği kadar varmış. Tarihimizde daima güçlü ordu disiplinimiz ve inancımız sayesinde birçok savaşın üstesinden başarıyla gelmişiz. Bugün de Türk Ordusu aynı hassasiyeti ve disiplini barındırmaya devam ediyor, tüm ulusumuza güç veriyor.