Hatırlarsanız, “Çöpten ekmek bulup yemeğe çalışıyorlar” tarzında başlıklarla haber bültenlerinde bu vicdan sömürüsüne çok kez yer verilmişti. Bu vicdanlara dokunan kareler kanıtlarıyla beraber bizlere gösteriyor ki, çöpten ekmek bulmaya çalışmıyorlar tam tersi ‘mış’ gibi yaparak insanların vicdanına dokunmaya, haksız ve zahmetsiz kazanç yoluna giriyorlardı.
Aynı durumu her defasında kendi mahallemde de yaşıyorum. Biri inanmazsa bir başkası inanıyor ve para uzatıyordu. Bu vicdan sömürücüleri özellikle kalabalık yerleri tercih ediyorlar ki sözsüz iletişimle daha fazla insana hitap edebilsinler.
Çevre esnaflar da bu durumdan oldukça rahatsız. Ne kadar göndermeye çalışsalar, belediyeye haber verseler de bir hafta demiyor tekrar geliyorlar diyerek serzenişte bulunuyorlar.
Geçenlerde bu durumla ilgili olarak bir dilenci gözaltına alındı. Çoğunuz şaşırmayacak biliyorum ama dilencinin cebinden tam 1800 TL çıktı.
Çöp kenarlarına oturup, çöpten aldıkları ekmeği yer gibi yapan bu vicdansızları dikkatle izlediğiniz zaman, ekmeği çöpten değil, yanlarında taşıdıkları poşetten çıkardıklarını da göreceksiniz.
Geçtiğimiz günlerde Antalya’nın en kalabalık caddelerinden biri olan Milli Egemenlik Caddesi, Muratpaşa Cami’si çevresinde, henüz yirmili yaşlarında bir erkek önüne küflü ekmek poşeti koymuş, onları yiyormuş gibi yapıyordu. Bir de çaktırmadan sağa sola bakıyordu. Bir baktım ki, yanından geçen vatandaşları görünce hemen ekmeği ağzına götürüyor. Dikkatimi çekti tabi. Önce ben de üzüldüm ancak durumu fark edince izlediğim haberler geldi aklıma. Vicdanımın sömürülmesine izin vermemek üzere ayrıldım yanından.
Yine iki gün önce aynı yerde bu kez yaşı on beşlerinde bir genç, üstü başı biraz dağınık halde çöpün yanında aynı sahneyi canlandırıyordu. Benim dikkatle baktığımı görünce poşetteki ekmeği ağzına götürdü, koklar gibi yaparak tepkimi ölçmeye çalıştı. “Acaba bana acıyacak mı, al sana çorba parası, ya da gel karnını doyurayım” gibi cümlelerin aklından geçtiğine eminim. Benden oldukça genç, dinamik bir insanın kendini bu duruma sokacak kadar büyük kazanmasını, insan onurunu ayaklar altına alacak kadar alçalmasını kabul edememiştim. İnsanlık her şeyin üstünde ancak sömürüyü ve bu sömürüden elde ettiklerini düşününce insan sinirleniyor. Çünkü yirmi gün çalışarak onların oturarak kazandığı bir günlük parayı anca elde edebiliyorduk.
O değil de böylelerinin yüzünden gerçek ihtiyaç sahiplerini görmezden gelecek kadar duyarsızlaşan bir toplum oluşmaya başladı. Daha önceleri bu tür dilenenlere inanıyor, yardımcı olmaya, onları boş çevirmemeye gayret gösteriyordum. Ancak kimin gerçekten ihtiyaç sahibi artık anlamakta güçlük çekiyorum.
*
Bir gün iş yerimin yakınlarında yaşlı bir amca, Balbey Cami’si önünde vakit namazlarında dilencilik yapıyor. Sohbet ettik. O traji komik sohbeti sizinle de paylaşayım.
-Amca senin ailen yok mu?
-Ankara’da, yol param yetmediği için gidemiyorum!
-Peki, sen gidersen sana sahip çıkarlar mı?
- Evet çıkarlar.
-Ne kadar lazım?
-Bir otobüs paramı versen yeter.
Neyse geçmiş gün çıkardım verdim otobüs parasını. Yaşlı amca sonuçta evine, ailesine dönsün diye. Baktım bir hafta oldu, o dilenen amca yok. Dedim, demek ki adam gerçekten dönmüş ailesinin yanına. Nasıl rahatladım, nasıl mutluyum.
Aradan bir hafta daha geçti derken bir baktım, amca yine aynı cami önünde dileniyor.
Geri dönmüş zannımca(!)
Anladım ki, yaşadığım ve gözlemlediğim tecrübelerime göre, gerçek ihtiyacı olanlar dilenmiyor, dilenemiyor. Onlar iş arıyor. Onlar gururlu ve onurlu. Keşke onları bulabilsek de onların ihtiyaçlarını giderebilsek.
Keşke o insanların elinden tutsak da, insanca yaşam haklarını onlara teslim edebilsek.