Cumhur İttifakı’nı yapanlar, “Türkiye’nin bir beka sorunu vardır, bunu herkes bilerek seçimde oy vermelidir” diye bas bas bağırdı..
Kimi dudak büktü buna, kimi de “yok öyle bir şey” diyerek bu milleti uyuttu..
Son gelişmeleri izliyor musunuz?
“Türkiye’nin gerçekten bir beka sorunu var” diye haykırıyor adeta..
Bugün bunu örnekleriyle anlatacağım size..
Barınacağımız “Türkiye’den başka bir vatanımız olmadığını” anlayın da, şu anda bu ülkeyi yönetenlere sahip çıkın artık..
…
ŞU “BEKA SORUNU”
Örneklere geçmeden önce, “beka sorunu” nedir, bilmeyenler de öğrensin diye kısaca anlatayım..
Beka, “bir devletin toprak bütünlüğünü, anayasal düzenini, hukukunu, iç ve dış tehditlere karşı korunması suretiyle devletin geleceğinin devam ettirilmesi” anlamına geliyor..
“Beka sorunu” nasıl oluşuyor?
1- Önce devletin içinde yaşayan insanlar ayrışıyor, kutuplaştırılıyor.. (İnsanların ayrıştırılması, bir devletin en korkulması gereken konusudur..)
2- Algı operasyonlarıyla dini, ahlaki ve insani konularda milletin sinir uçlarıyla oynanarak “ayrışan tarafların birbirinden nefret etmesi” sağlanıyor..
3- Ülkenin ortak paydaları (örneğin Atatürk gibi), devleti ele geçirmeye çalışan güçler tarafından “devlete sahip çıkanların aleyhine” kullanılıyor..
4- Ve ayrıştırılanlar birbirine çatışacak hale getiriliyor..
5- Çatıştırmak için “uygun zaman” bekleniyor..
Sonuç?
Darbe dahil, bütün bunlar aracılığıyla devlet, hakim güçlerin belirlediği isimler iktidara getirilerek “bağımsızlığını” kaybediyor..
Arap ülkelerinde ve Yugoslavya’da olduğu gibi..
Şimdi aynı senaryo Türkiye ve Venezuella’da uygulanmaya çalışılıyor..
Bu ülkelerde olan-biten ne varsa iyi bir araştırın, şu anda ülkemizde ne yaşanıyorsa aynısını yaşadılar..
Sonuçta hepsi de “bağımsızlığını” kaybetti..
“Kukla yöneticiler”le o ülkelerdeki halk kan kusuyor..
…
“Ülkemizin bir beka sorunu var” diyenleri anlayabildiniz mi biraz?
…
BİLDİĞİNİZ ŞEYLER
Örneklere geçelim..
Şu anda Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, bölünmüş yollarda ve otobanlarda rahat bir yolculuk yapıyorsunuz..
Bitmedi; birçok yere “hızlı tren”lerle hem ucuz hem güvenli seyahat edebiliyorsunuz..
Bitmedi; 81 ilimizde de hava alanı var, otobüs fiyatına uçakla gidebiliyorsunuz..
Bitmedi; sidik kokan ve böceklerden geçilmeyen hastanelerden 5 yıldızlı konfora sahip hastanelere geçiş yaptınız..
Ama birileri çıkıyor, “biz sizden yol, hastane, hızlı tren, uçak yolculuğu mu istedik, patates-soğana bak” gibi söylemlerle milletin kafasını bulandırıyor..
Oysa, patates-soğan fiyatları da bilerek ve isteyerek arttırılıp böyle söylemlere zemin hazırlanıyor..
…
Biliyor musunuz, “kafa bulandırmak” o hakim güçlerin özel bir taktiğidir..
Çünkü; siyasetçileri, sanatçıları veya toplumun dikkate alacağı kişileri, “ikna edemiyorsan kafalarını karıştır” diyerek salıyorlar milletin üstüne..
Örneklerini çokça görüyorsunuz..
…
Bir başka örnek..
Çok değil, şundan 10 yıl öncesine kadar Türkiye bütçesinin üçte biri sadece savunma harcamalarına gidiyordu..
Bu paranın üçte ikisi de “yurtdışına” harcanıyordu..
Şimdi savunma sanayimizi yüzde 85 yerli hale getirdik, yüzde 100’e az kaldı..
Bu ne demek biliyor musunuz?
“Yüzmilyarlarca dolar para ülkemizde kalıyor, yol-su elektrik ve yatırım/teşvik olarak bu ülkenin kalkınması için harcanıyor/harcanacak” demek..
Ama birileri çıkıyor, “sen nasıl bir kamu kurumunun başından T.C. ibaresini silersin” diyerek, milletin kafasını karıştırıyor, ayrıştırmayı keskinleştiriyor, ülkeyi yönetenlere nefret edilmesini sağlıyor..
Ardından, örneğin 40 saat havada kalabilen, 40 bin feet yüksekliğe çıkabilen, 1 tona yakın mühimmat taşıyabilen dünyada örneği olmayan milli imkanlarla ürettiğimiz SİHA’lar arka plana itiliyor, “birilerinin HDP’li Demirtaş'nın siyasi çizgisini beğenmesi veya belediyeye T.C. tabelası asması” ön plana çıkartılıyor..
Sizce hangisi önemli?
Zaten Türkiye Cumhuriyeti topraklarının içinde olan bir kuruluşun başına T.C. eklemek mi, yoksa yerli üretimle vatanımıza sağlanan katkı mı?
…
NASIL BİR YAŞAM?
Bu tür örnekleri çoğaltabilirsiniz..
Ve karşınıza çıkan bu tür bütün örnekler, “ülkemizin bir beka sorunu var” diyenlerin haklılığını ortaya koyuyor..
Şuna karar vereceksiniz;
15 yıl öncesine kadar olduğu gibi, “sömürülerek yaşamak mı” yoksa “bağımsız, kendine yetebilen bir ülkede” yaşamak mı?
Ne dersiniz?