Zaman hızla geçiyor, saat su gibi ilerliyor, tarih sürekli değişiyor.
Ne zaman geri alınabiliyor, ne de geçmiş değiştirilebiliyor.
Hayatın akışı, geçim mücadelesi ve uğraşlar yaşamayı ıskalamaya neden oluyor. Sonra da bir bakılıyor geriye; ötelenen, kenara konulan ya da şunu yapmalı denilen istekler birikmiş, yığın olmuş.
Aslında ötelenen kişinin kendisi oluyor. Hep kendinden bekleneni yapmış ama kendisi için bir şey yapmamış ya da yarım bırakmış.
Önce ben demek unutulmuş, çünkü ben demek bencillik sanılmış.
Mutluluğu kişiye bağlamamalı. Sadece derinlerdeki vicdanı, saygıyı, sevgiyi, maneviyatı, merhameti ve iyi niyeti ortaya çıkarmalı biraz daha. Hayatın monotonluğunu; bu gibi duyguları perçinleyerek, bizi mutlu eden istekleri bulup, savuşturmak gerek.
Lev Nikolayeviç Tosltoy’un dediği gibi:
“Mutluluk hayat tarzında değil, hayata bakış tarzındadır.”
Herkes için farklıdır ama herkesin tek amacıdır.
Belki biraz başını kaldırmalı, belki biraz istediklerine önem vermeli ama en önemlisi de kendini önemsemeli insan.
Tarih hangi ayı, hangi yılı gösterirse göstersin, zamanında yapılmak istenen ve yapılamayan ukteler için geç kalınmış değildir muhakkak hayat.
Zamanı harcamayın, zamanda yer açın.