Dokunsam ağlayacak, öyle yoğun ki duyguları, yüzüne yansımış hüzün. Bir o kadar sakin bir o kadar mutsuz. Neyin var desem belki saatlerce susuz kalana kadar anlatacak. Diyenleri de vardır elbette ama ona sanki kimse nasılsın diye sormamış gibi hissediyor. Şefkate, bolca ilgiye ihtiyacı var.
Bunlar insanlar için doğal süreçler. Hemen hemen herkes yaşıyor. Ancak yaşayana o an o kadar ağır gelir ki belki de ağlama sebebi yere tokasını düşürmesi oluverir.
Çünkü birikmiştir, birikmese duramazsın. Yani anlık yaşadığın şey bu kadar ağlamana sebep olacak kadar ağır olsa zaten duygusal anlamda kaldıramazsın. Haliyle bu bir birikim.
Bu negatif duyguları bir yay gibi düşünün. Olumsuzluk bir yay gibi gergindir. Zaman zaman dışarıya atmaya izin vermezseniz o yay her olumsuzlukta daha çok gerilir ve daha çok gerilir. Bir zaman sonra da kopar. Bu dokunsan ağlama noktasına gelmek işte o yayın kopma halidir.
Ama mevzunun asıl yeri şimdi başlıyor o da ağlamak gerilmek yayın kopması değil de neden bu noktaya geldiğimiz. Olayların bizi etkilemesi biraz da yorumlama şekli dedik ya, işte bu günün ilham kaynağından yola çıkarak özetleyeceğim;
30 yıldır görüşmediğin eski sevgilin arar, olduğun şehre gelmek ister. Özlediğini, aklında kaldığını ve görüşmek istediğini dile getirir. Sen de bekarsın tabi o anda. Ama bu zamana kadar arayıp sormadığı için rededersin. Ret cevabına karşılık ısrarcı olmayan eski sevgili, seni daha çok üzer. Fakat bu üzülme nedenini sorgulamadan ziyade kahrolma gibiyse, kendini kullanılmış hissediyorsan, daha görüşmeden aslında sen biriktirmişsin demektir. Uzun süredir yalnızlığını biriktirmişsin. Duygusal boşluğunu biriktirmişsin ve anlam yüklemiş beklenti içine girmişsin demektir. Oysa biz insanlar kartlarımızı açık, isteklerimizi duygularımızı net ifade ettiğimizde mutlu olabilir ve yol çizebiliriz. Şimdi soruyorum eski sevgilin senin aşka aç olduğunu 30 yıl sonra görüşmeden nasıl anlasın?