Hayatımız boyunca güvenmek ve inanmak bizim önemli yol arkadaşlarımızdandır.
Güven duymak, kendini güvende hissetmek gibi olgular da hep yanı başımızdadır. Ancak insanın kendisine güvenmesi kadar doğru olanı çünkü kişi kendisine güvenirse başkalarının güven ölçütleriyle uğraşmayacak, karşısındaki insan için güvenilir mi değil mi diye ayrıntılarla uğraşmayacak. Birilerine güven duyup sonunda üzülmeyecek ‘güvendiğim dağlara kar yağdı, ya da güvenim boşa çıktı’ diye kendisine kızmayacak.
Genelde de kadınlar daha duygusal oldukları için kendilerine karizma havası süsü veren pembe yalanlar sıralayanlara güvenerek maddi manevi istismarlara uğrayabiliyor. Bunun sonucunda da güven duyulabilecek insanlar güvensizlik rüzgarından nasiplenerek güvensizlik sendromu teşhisi adı altında kalabiliyorlar. Tabi ki onlar güvenleriyle baş başa kalabiliyorlar.
İnanmakta insanın çok iç içe olduğu bir kavram ama aynı güven duygusunda olduğu gibi insan önce kendisine inanacak ve kendisine inanarak hayat yolunda doğrularla yürüyecek.
İnsanın herkese her söylenene inanması önce kendisine zarar verir. Eğer biri birisi tarafından başka birisi için bir şey söyleniyorsa söylenene inanarak yargısız infaz yapılarak o kişiye haksızlık yapılabiliniyor.
Bu boyut son yıllarda teknolojinin ilerlemesi ile daha üst perdelere çıktı birtakım insanlar kendilerini haklı çıkarabilmek için bir kişiyi konuşturarak sesini kaydedip, ya da whatsapp üzerinden yazışmalar yaparak bunların ön ve arka konuşmalarını çıkartıp yok edip hatta yok ederek başka birisine bunları gösterip konuyu başka mecralara taşıyabiliyorlar.
Tabi ki burada iş bunlara inananlara kalıyor.
Böyle bir durumda kalanlar bunlara inanmak yerine suçlanan kişiyle net olarak konuşarak gerçeği öğrenme yolunda adım atarak yanlışı yalanı ortaya çıkarabilirler.
Güvenmek ve inanmak insanın fıtratında vardır ama insan kime güveneceğini kime inanacağını bir doktorun doğru teşhis koymak için gösterdiği titizlikle elde edebilir.
Böylece sahte güven verenler, yalanla inandırmayı kendilerine hayat tarzı seçenlerle, ‘gerçekten güvenilecekler ve inanacaklar’ güneşin gerçekliği denizin parıltısı gibi yüzümüze yansır.
O yüzdendir ki güven ve inanmak oldu bittiye getirilecek olgular değildir. Önleri arkaları iyi incelendiği takdirde buz dağının arkasındaki gerçek ortaya çıkacaktır.
Gönlünüz gerçek dostluk, gerçek sevgi, gerçek güven ve gerçekleri araştırarak inanma duygularıyla dolsun.