Türkiye okur-yazar camiasının 1960’lı yıllarda tartıştığı en yoğun kavram “düzen” oldu. Başta üniversiteler olmak üzere aydın ve politik zümre, söz konusu kavram üzerine bolca kelam etti. Bu konuda dönemin dergi ve gazetelerinde yazılan makalenin haddi hesabı yoktur. Ama sürece damgasını vuran üç kitap oldu ve üçü de neredeyse peş peşe yayımlandı; Doğan Avcıoğlu’nun “Türkiye’nin Düzeni”, Dr İsmail Beşikçi’nin “Doğu Anadolu’nun Düzeni” ve Prof İdris Küçükömer’in “Düzenin Yabancılaşması” adlı eseri. Abartısız söylüyorum, her üç kitap da yayımlandığında “bomba” etkisi yaptı. Ve herhalde tesadüf değildi, her üçünün isminde de “düzen” kelimesi zikrediliyordu.
Bomba tesirli kitaplar!
İsmail Beşikçi’nin eserini Kürt siyasal hareketinin manifestosu olarak tanımlamak abartı sayılır mı bilmiyorum, ama Kürtçü siyasi oluşumların ve eylemlerin start almasında Beşikçi’nin bu kitabının büyük etkisi olduğu kesindir. Ve İdris Hocanın meşhur kitabına gelince; aslında gerçek “bomba” buydu. O güne değin CHP’nin, Batıcılığın ve sol geleneğin esastan bir eleştirisi ve neredeyse reddiyesi ile karlı karşıyaydık ve daha da önemlisi, bu reddiye bir sosyalist aydın tarafından seslendiriliyordu!
İdris Hoca’ya büyük tepki
Tahmin edilebileceği gibi kıyamet koptu! Sol’un hızla yükselişe geçtiği, emekçi halk kitleleri tarafından süratle benimsendiği böyle bir süreçte bu saçma-sapan itiraz da nereden çıkmıştı Allah aşkına?! Bu adam neler saçmalıyordu? Mesele akademik-entelektüel bir düstur olarak ele alınmak yerine, siyasi aktörlerin kontrolünde ve bağlamından kopartılarak, tartışma başlamadan söndürüldü! Aslında İdris Hoca’nın söylediklerini Kemal Tahir daha ellili yıllarda yazdığı romanlarda söylemeye çalışmıştı; fakat Osmanlı’nın tercüme odasında doğmuş ve yetişmiş aydın-bürokratik gelenek, Batılı kaynaklardan edindiği ezber bilgilerin sorgulanmasına elbette rıza göstermeyecekti, nitekim göstermedi. Prof Küçükömer’in tezleri kasten yalnızlığa ve unutulmaya terk edildi, yok sayıldı ve bu şekilde cezalandırılması uygun bulundu!
Küçükömer ne diyordu?
Peki ne diyordu İdris Küçükömer “Düzenin Yabancılaşması” adlı eserinde, kısaca özetlemeye çalışalım: a-) Türkiye’de Batılı anlamda bir sınıflar yapısı yoktur, b-) Türkiye’de batılı anlamda bir sınıfsal yapının oluşmasındaki en büyük engel bürokrasidir, çünkü kendisini bir “egemen sınıf” olarak konumlandırmıştır, c-) bürokrasi doğası gereği statükocu ve tutucudur, d-) Batıcı laik merkeziyetçi yapı bu nedenlerle ilerlemeye ve gelişmeye kapalıdırlar, e-) Türkiye’de asıl ilerlemeye açık olan sosyal yapı İslamcı-Doğucu halk kitleleridir, f-) İslamcılık denen akım, dini kılığına rağmen, bazı sınıfları, daha doğrusu, bazı üretim gücü sahiplerini temsil ediyor. Batıcı-laik akım ise, bu anlamda bir sınıf olamıyor, çünkü üretim sisteminin bir unsuru değildir, g-) Türkiye’nin bu düzeni, “yabancılaştırılmış” bir düzendir ve bu haliyle ilerlemesi, gelişmesi mümkün değildir.
50 yıla tekrar bakmalı
Bu kitabın yayımlanmasının üzerinden elli yıl geçti, tam yarım asır! Şimdi bu yarım asırlık sürece dönüp baktığımızda, ki benim de katılmadığım noktalar olmasına rağmen, Prof. Küçükömer’in tezlerinde doğruluk payı yok mudur? Bana göre Türkiye’de bazı politik çevrelerin ve bazı münevverlerin, elli yıl geriye gitmesi ve İdris Küçükömer ve Kemal Tahir ne demiş, ne demek istemiş, yeniden bakması gerekiyor.