-Abdullah Sevimçok’un anısına-
Hoy’da doğdu, İran’da bir Türkmen şehridir. Malazgirt Zaferi’nin tam da 100. yıldönümünde, 1171’de doğdu, uğurdur.
Çocukluğu ve gençliği, Asya topraklarının ilim, irfan ve bereket kokan şehirlerinde ilim tahsil etmekle geçti. Çağının en büyük alimlerinden ders almak imkanı buldu. Hoca Ahmed Yesevî ekolünden terbiyesini aldı. Hoca Fahreddin Razi’den ilim dersleri aldı, ki Fahreddin Razi, Ömer Hayyam ekolündendir.
İslam’ın yok olma ihtimali
13. asır, Anadolu için tam bir felaketler çağıdır. Pek çok tarihçi, 13. yüzyılda İslam’ın haritadan silinme noktasına geldiği iddiasına iştirak ederler. Cengiz Han önderliğinde toplanan Moğol kabileleri, kelimenin tam anlamıyla yeryüzünü kasıp kavuruyorlardı. Asya’da Müslüman Türklere ait bütün şehirler Moğol saldırıları neticesinde tarumar ediliyorlardı. İnsanlar, aileler, sülaleler, aşiretler ve dahi kavimler, bir yerlerden bir yerlere göçmekteydiler. Herhalde bu zamanda en güvenli sığınak, Anadolu’daki Selçuklu şehirleridir.
Mevlânâ Konya’dadır. Hacı Bektaş Nevşehir’de. Yunus ve Taptuk Emre Karaman’dadır. Hoca Nasrettin Akşehir’de. Ve sonradan bütün tarih kitaplarına “Ahi Evran” diye yazılacak olan bu meşhur esnaf örgütçüsü Türkmen çocuğu, eşi, yakınları ve ailesiyle beraber, 1205 yılında Anadolu’ya gelir ve ilk zamanlar Kayseri’ye, sonrasında da Kırşehir’e yerleşir. Son derece maceralı bir ömür sürdükten sonra da, 1261 yılında, herhalde 90 yıldan fazla yaşamıştı, öte dünyaya göçer.
Ahi, yoldaş, kardeş
Hacı Bektaş ve Mevlana Celaleddin Anadolu’nun manevi vicdanını örgütlerken, Ahi Evran da, tüm bunlara mukabil, ekonomik alt yapısını örgütlemeye başlıyordu. Uzun yıllar Anadolu’nun belli başlı şehirlerinde kalarak, Ahilik Teşkilatı’nın kuruluş sürecine önderlik etti. Ahi, sözlük anlamı olarak, kardeş, arkadaş, yoldaş, yaren, dost, yiğit yoldaş gibi anlamlara geliyor.
Ahilik; ekonomik faaliyette bulunmayı, iş ve çalışma hayatında dayanışma ve işbirliğini önemli bir değer olarak görmüş, iyi işler yapmayı, sahasında ilerlemeyi, toplumsal görev ve sorumluluğun icapları arasında saymıştır. Bu özelliği ile Ahiler kendi aralarında da büyük bir yardımlaşma ve dayanışma örneği sergiliyorlardı. İşbirliği ile esnaf ve sanatkarların sermaye açısından daha güçlü bir konuma getirilmesi hedeflenerek, maliyetlerin düşürülmesi, mal ve hizmet üretiminde kalite ve verimliliğin arttırılması sağlanıyordu.
Ve Anadolu bacıları da sahnede
O dönemin koşulları bağlamında baktığımda çok net görebiliyorum; Ahi teşkilatlarına kadınların dahil edilmemesi, son derece anlaşılır bir tercihtir. 800 yıl evvelden bahsediyoruz. O halde Anadolu Türklerin yeni yurdu olarak yeniden inşa edilirken kadınlar boş mu duracaklardı? Elbette hayır. Onlar da, kendi aralarında, “Baciyan-i Rum” teşkilatını kurdular ve buralarda örgütlendiler. Baciyan-i Rum, bu günkü Türkçeye, “Anadolu Kadınları” ya da “Anadolu Bacıları” şeklinde tercüme edilebilir. Ve bu teşkilatın başını da, Ahi Evran’ın değerli zevceleri Fatma Bacı çekiyordu. Demek ki 13. asırda Anadolu, erkeğiyle, kadınıyla, esnafıyla çobanıyla, alimiyle, askeriyle, yeniden inşa ediliyordu ve Türklerin yurdu olarak tarih sahnesine hazırlanıyordu.
Bir toprak parçası nasıl “yurt” haline getiriliyor, görmek istiyorsanız buralara bakmalısınız.
Not: Bu yazıyı, yıllar önce, AESOB Başkanı, değerli kardeşim, rahmetli Abdullah Sevimçok istemişti ve Birlik’in yayın organında da yayımlamıştı. Bu vesile ile yeniden anmak istedim, ruhu şad, mekanı cennet olsun.