Türkiye’de yaşayan insanların büyük çoğunluğunun, tarihin kırılma anlarından birisinin eşiğinde durduğumuza dair bir fikrinin yahut hissiyatının olduğunu sanmıyorum. Ama tarih ve zaman pek çok sıkıştı ve bu sıkışma artık taşınır olmaktan çıkmak üzeredir. Kapitalist/Emperyalist dünya çetesi, her yüz yılda bir yaşadığı büyük histeriye, büyük deliliğe yeniden tutulmuş haldedir ve çok açık ki, bu histerik krizden kan dökerek, savaşlar çıkartarak kurtulmayı deneyecektir, her daim yaptığı gibi.
“Arap Baharı” fiyaskosu!
İşin daha da tedirgin edici yanı şudur ki, bu büyük sıkışmanın “ana üssü” bu topraklar olacak, bundan en küçük bir tereddüt duyamayız. Büyük bir tantanayla başlayan "Arap Baharı", beş yıl sonra tam bir fiyasko ile sona erdi! Geride paramparça edilmiş bir coğrafya, yüz binlerce ölü ve milyonlarca mülteci bırakarak. Oysa ilk başladığı günlerde ne kadar cilalı güzellemeler yapılmıştı, coşkuyla izliyorduk ve nihayet Doğu-İslam coğrafyasının ayağa kalktığını düşünüyorduk. Ama beş yılın sonunda gördük ki, bu hengame sadece Batı-İsrail-ABD hattına yaramış, onlar kârlı çıkmışlar, şimdilerde nihayet görebiliyoruz. Şu nokta çok açık ki, İslam coğrafyası, Haçlı Seferleri’nden ve akabinde gelen Moğol İstilası’ndan sonraki en büyük felaketi yaşıyor. Üstelik o zor zamanlarda Haçlıların ve Moğolların karşısına bazı liderler çıkabilmişti, bu çağın Müslüman dünyasında bu ihtimal de görünmüyor.
İttifaklar tamam gibi
Ve galiba 21. yüzyıl şimdi başlıyor, ilk etapta “bizim yüzümüzden” yarım kalan şu 1. Dünya Savaşı sona erecek, dolayısıyla haritalar bu günün şartlarına ve ihtiyaçlarına göre yeniden çizilecek. Gelecek yıllarda bizim de yaşadığımız bu Ortadoğu coğrafyasında irili ufaklı ondan fazla ülke-federal devlet-emirlik ihdas edilecek. Siyasi tarihin ana yasasıdır; savaş olmadan sınır değişmez! Aslında büyük bir savaşın tarafları da genel anlamda şekillendi diyebiliyoruz, Rusya-Çin- İran'ın başını çektiği bir kanat ve Nato-İsrail-ABD ittifakının başını çektiği diğer kanat. Ve bu iki büyük kanata yapışan, yapıştırılan irili ufaklı pek çok ülke. (Benim bu ittifak listesinde tereddütle yaklaştığım tek ülke İran. Son 20 yıl içinde ABD’nin giriştiği her siyasi/askeri operasyondan kârlı çıkan tek ülke İran oldu. Hayra mı, şerre mi yormam gerektiğine karar veremiyorum).
Peki ya Türkiye?!
Bu yeni süreçte Ortadoğu'da bazı rejimler değişecek, bazı aileler makamlarını, mevkilerini ve zenginliklerini kaybedecekler ve artık hiç kuşku duymuyorum, sınırlar yeniden çizilecek! Ve bu hengamenin doğal sonucu olarak, binlerce insan yaşamını yitirecek ve milyonlarca insan yerinden, yurdundan olacak. Açıkça söylemeliyim ki, beni bu süreçte sadece Türkiye ilgilendiriyor. Peki bu "büyük kapışmada" Türkiye tarafsız kalabilir mi? Eğer kalamaz ise hangi kanatta yer alacak? Bu soruların cevaplarını gelecek günlerde görebileceğiz, ama şurası çok açık ki, a-) ülkemizin bu büyük kapışmada tarafsız kalması çok zordur ve b-) tarafsız kalsak da, kalmasak da, bu muhtemel “büyük kapışma” en çok bizim ülkemizi ve sınırlarımızı etkileyecektir. Bazı tarihçiler ve siyasi analistler, bu “büyük kapışma” neticesinde Türkiye’nin kârlı çıkacağına dair lakırdılar düzüyorlar, okuyoruz. Amma ve lâkin ben bu görüşe asla katılmıyorum ve ülkemizin böyle bir savaşta büyük zarar göreceğini düşünüyorum.
Son derece tatsız “şeyler” yazdığımı, moral bozduğumu ve can sıktığımı biliyorum. Bunları yazarken elbette benim de canım yanıyor. Ama tarih, ekonomi-politik ve bilim, beni bunları söylemeye mecbur ediyorsa, ben ne yapabilirim ki? Gördüklerimi ve hissettiklerimi yazmak zorundayım, başka türlüsü sizi ve kendimi kandırmak olur.