Bu yazının tam başlığı “şu lanet olası, kahrolası ve Allahın belası Birinci Dünya Savaşı nihayet kahrolası bir şekilde ve yüz yıl sonra bitiyor” şeklinde olmalıydı. Ve fakat lakin, böyle bir başlık atmam durumunda Manşet Gazetesi’nin yazılarıma son vermesi ve/veya tımarhaneye kapatılmam ihtimal dahilindedir, zira böyle bir yazı başlığı olmaz. Olur da, olmaz…
İngiliz’in büyük hatası!
Kim ne derse desin, Cihan Harbi İngilizlerin tam olarak muradına kavuşamadığı bir şekilde sona erdi. İngiliz Emperyalizmi, ne pahasına olursa olsun Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti’ni arzuluyordu ve savaşın sonunda bunun pekâlâ mümkün olduğuna inanıyordu. Ama her nasılsa, aslında böyle bir hatayı İngilizlerden hiç beklemezdim, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı şehirleri de “Ermenistan” sınırlarına dahil ediverdiler! Şu halde Kürt şeflerinin, derebeylerinin ve kanaat önderlerinin Ankara’daki Milli Mücadeleyi desteklemekten başka çareleri kalmıyordu. Karabekir Paşa, İngilizlerce hazırlanmış o meşhur haritayı koynunda gezdiriyor ve Kürt şefleriyle yaptığı her görüşmede çıkarıp gözlerine sokuyordu!
Zorunlu “Kürt-Türk İttifakı”
Hasıl-ı kelâm, Kürt ağaları, şefleri ve önderleri, hem kendi topraklarını, hem de 1915’te Ermenilerden zorla aldıkları değerli eşya ve “mühimmatı” muhafaza etmek refleksi ile Karabekir Paşa’nın çadırında toplanmak zorunda kaldılar. Kuşkusuz bu fotoğraftan Ankara Hükümeti de ziyadesiyle memnundu. Milli Mücadele bu sayede beklenenden daha hızlı bir şekilde İzmir-Diyarbakır hattında varlığını ve gücünü hissettirmeye başladı. Ve o muhteşem 1919-1923 dönemi böyle geçildi. İngilizler Lozan’a son derece bozuk bir moralle geldiler. Yunan Heyeti de ayrı bir telden çalıyor, İngiliz Hariciye Bakanı Lord Curzon’u gördükleri her yerde, “bizi Türklere sattınız” diye tepki gösteriyorlardı. İstediklerini alamamışlardı, ama en azından Musul’u almak derdindeydiler. Aslında Lozan’da bunu da başaramadılar, ama bir yıl sonra başka bir yolla “sırtlan payı” olarak Musul’u kapıp kaçtılar.
“Herkes Türktür”e giden yol
Aslında bu “Büyük Savaş” İngilizler açısından hiç bitmedi. Nitekim Lord Curzon’un Lozan görüşmeleri bittiği günlerde, “İsmet’e 90 yıl müsaade ettim” dediği söylenir. Elbette bu savaşın bitmediğini o günlerde Ankara’da herkes biliyordu. Ve savaşın devamının “etnik” bir mesele üzerinden yürütüleceğini de… Ve bu muhtemel tehlikeye tedbir olarak, 1930’lu yıllardan itibaren, Anadolu’da yaşayan herkesin aynı kavimden geldiği, aynı millet olduğu yollu bir iddiayı seslendirmeye ve teorize edilmeye çalıştılar. Bulabildikleri tek çare buydu. Ama 1950’li ve bilhassa 60’lı yıllardan itibaren bu teori hızla güç kaybetmeye başladı. Açıkçası, Cumhuriyet’i kuran kadronun bu gayreti tutmadı.
“Hesap” nihayet kapanıyor mu?
Ve öyle anlaşılıyor ki İngilizler, (evet, Amerikalılar değil, İngilizler) yüz yıl önce yarım kalan bu hesabı, tam da yüzüncü yıl dönümünde, artık kapatmak istiyorlar. Ülkemizde ve güney komşularımızda şu anda yaşanan ve önümüzdeki üç-beş yıl içinde daha yoğun yaşanacak bütün sosyal ve siyasal olayların altında yatan temel sebep budur. Peki, güzel de, yüz yıl sonra bu savaşın İngilizlerin gönlüne göre biteceği garanti mi? Elbette değil. Ama bu geçen yüz yılı iyi değerlendirdikleri, iyi çalıştıkları ve geçmişten dersler çıkarttıkları çok açık. Dikkat ettiyseniz, hiç “Ermenilerin haklarından” söz etmiyorlar şimdilik. Çünkü o hatayı yüz yıl önce yaptılar, bir daha yapmazlar. Elbette bu sevdadan vazgeçmiş değiller, Ermenilere verdikleri sözü mutlaka tutmak isteyecekler, ama şimdi değil. Önce şu Kürt Devleti hayırlısıyla bir kurulsun, diğeri ondan sonra!