Adı Orhan’dı ve ben onu hiç sevmezdim. Hem benden daha büyük, hem benden daha güçlü kuvvetli ve üstelik, (burası çok önemli) okul müdürünün de oğluydu! Yani kendisinden nefret etmem için bütün nesnel şartları taşıyordu!
1970’lerin sonu, muhtemelen 78 ya da 79 yılları. Okul çıkışlarında ve hafta sonu tatillerinde bütün köyün çocukları, kasaba merkezinde toplanır ve saatlerce bilye oynardık. Ben de giderdim elbette, ama hiç param olmadığı için bilyem de olmazdı ve sadece oynayanları izlerdim, saatlerce, aç susuz.
Pazartesi sabahıydı, yüzlerce kara önlüklü köylü çocuğu, bağıra bağıra andımızı okuduk ve sırayla okul kapısından girmeye başladık. Ama bu kez bir tuhaflık vardı, okul müdürü bazı talebeleri kolundan tutup tutup kenara ayırıyordu. Beni de ayırdı! Sürüden ayrılan bizler, daha ne olduğunu anlamadan, müdür bey, elinde sert bir sopa ile başladı avuçlarımıza vurmaya. Az sonra sıra bana gelecekti ve yanımda benim hiç sevmediğim Orhan da vardı! Sıra Orhan’a geldi, açtı avuçlarını ve en sert sopayı Orhan yedi! Şimdi sıra bendeydi ve korkudan neredeyse düşüp bayılacaktım. Gözlerimi yumdum ve çelimsiz ellerimi yavaşça uzattım!
Tam o esnada bir ses duydum; “öğretmenim, o oynamıyor!” “Oynamıyor mu?” diye sordu müdür, tek kelime cevap verdi Orhan; “oynamıyor!”. Müdür bey beni geçti ve diğer arkadaşlarımın avuçlarından ateşler çıkartmaya devam etti. Şaşkınlıktan ve sevinçten ne yapacağımı ve ne diyeceğimi bilemez durumdaydım. Hiç sevmediğim, hatta nefret ettiğim çocuk beni dayak yemekten, yani haksızlığa uğramaktan kurtarmıştı, hakikaten şoktaydım.
Ondan sonra, okullar kapanana kadar Orhan’la hiç yüz yüze gelmedim, her gördüğüm yerde mahcup bir şekilde kaçtım ortamdan. Ama bu olayın ruhuma ateşten bir top güllesi gibi yer edeceğini ve hayatım boyunca beni “ele geçireceğini” o yıllarda elbette bilemezdim. Adalet kavramının ruhumda ve inancımda normalin çok üstünde bir derinlik kazanmasının sebebi, muhtemelen yaşadığım bu olaydı. Belki de o yıllarda kendi kendime yemin ettim, kim haksızlığa, iftiraya uğrarsa, tıpkı Orhan’ın bana yaptığını yapacaktım, “o oynamıyor” diyecektim.
Peki bu anıyı niçin hatırladım ve niçin yazdım? Efendim, biliyorsunuz geçen hafta Antalya’nın etkili gazetecilerinden İdris Özyol, çalıştığı gazetenin önünde, bir grup eşkıya tarafından saldırıya uğradı, darp edildi. Saldıranların ve azmettirenlerin kim olduğuna bakınca, İdris Özyol’a neden saldırıldığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Ama ben meselenin bir başka yanına daha dikkat kesildim. Bazı sosyal medya kullanıcıları, bu saldırının “muhalif gazetecilik” kavramına bir saldırı değil de, İdris Özyol’un şahsi sorunları nedeniyle yaşandığını ima eden paylaşımlar yaptılar. Hatta birisi de, hızını alamayıp, muhtemelen İdris Özyol’u imâ ederek, menfaat karşılığı kalemini satanlardan falan bahsetti! Bu yazıyı kaleme almamdaki asıl neden, işte tam da bu noktadır.
İdris Özyol’u çok uzun yıllardır tanırım. İştirak etmediğim görüşleri vardır, yekten reddettiğim analizleri vardır, itiraz ettiğim çıkışları vardır, eksiği vardır, hatası vardır… Hepsi tamam. Ama İdris Özyol asla maddi bir çıkar gözeterek yazı yazmaz ve haber yapmaz! Yani kesseniz yaptıramazsınız bunu. Doğru bildiğini yazar ve bunu yaparken de belgeler üzerinden habercilik yapmaya özen gösterir. Ben tanıdığım günlerde yoksuldu, bildiğim kadarıyla halen de böyledir; evi kira, arabası yok ve sadece çalışarak, yani emeğiyle evini geçindirir, çocuklarını okutmaya çalışır. Menfaat için kalemini veya mesleğini satmış olsaydı, herhalde bir yerinden belli olurdu.
Abilerim, ablalarım, ben şimdi buradan, bu hususta, tam kırk yıl önce Orhan’dan aldığım ders ve talimat üzre haykırıyorum, “İdris Özyol oynamıyor!”.
Ama sen oynuyorsun eşref .. hatırlasana Ahmet Davutoğlu nu rüyamda gördüm dediğin günleri onun sayesinde AKP li oldum dediğin zamanları .. şimdi Ahmet Davutoğlu nun mühürlenen il yönetiminde görev alacak mısın , yoksa saz söz , edebiyat sahteciliğin devam mı edecek ?
Benim hiç utanacağım gün olmadı dostlarımın da utanacağı gün olmasını hiç istemem. İdris Özyol oynamıyor ama taraf biri soldan yana. Ben ise bu taraflığını yokluk çekmesine kovulmasına rağmen korumasını taktir ile karşılıyorum. Küçük menfaatler için durduğu yeri değiştirmeyen biri !
Daha önce bir yazınızı okuduğumu hatırlamıyorum.Bu da benim eksiğim olsun.İdris Özyol'u takip eder yazılarını haberlerini okururum.Sizin tersine Özyol ile fikirlerin örtüşür.Yazınızı çok beğendim.Adalet.Bazen bir çocuğun bize öğrettiği bir derstir.Kaleminize sağlık