TBMM Başkanı Sn. İsmail Kahraman beyefendi, İstanbul’da katıldığı bir konferansta, “Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır” mealinde beyanat vermiş.
Elbette dile getirdikleri şahsi görüşüdür, nihayetinde bir düşünce beyanıdır. Düşüncelerini açık bir dille ifade etmiş olması da, samimiyetinin tezahürüdür, eyvallah.
Amma ve fakat lakin, bu fakirin de şahsi olarak bu beyana itiraz hakkı vardır ve şöyledir;
Sayın Başkan, laiklik kavramı ülkemizde her daim siyasi ve konjonktürel dengelere göre uygulana gelmiştir. Kimi zaman insanları ibadet etmekten bile korkutacak seviyelerde realize edilmiştir, 1930-1950 arası böyle bir dönemdir mesela.
Ancak, 1950’lerden bu günlere Türkiye’de laiklik, düşe kalka yürüse de, dini gerekleri engelleme noktasında asla cereyan etmemiştir. Bir tek kamuda ve üniversitelerde baş örtüsü meselesi çok uzun süre tartışma konusu oldu, nihayetinde bu problem de ortadan kalktı, kapandı.
Eğer bu günün Türkiye’sinde inancından dolayı horlanan, hakir görülen ve ötekileştirilen bir topluluk varsa Aleviler ve Alevilik’tir. Milletimizin bu kesimi, üstelik bin yıldır, yalan yanlış yargılarla her daim ötekileştirilmiş, inancıyla alay edilmiş, kent yaşamından, kamu yönetiminden her daim uzak tutulmuştur. Ama şimdilerde hükümetimizin bu konuda özenli ve sağlıklı bir çalışma yürüttüğünü ve bu kesimin mağduriyetini giderme noktasında ciddi bir tasarı hazırladığını da duyuyoruz, biliyoruz.
Sayın Başkan, bu gün Türkiye’de dindar insanların rahatsız olduğu, olacağı bir tablo çok şükür ki yoktur, olmamalıdır da. Amma ve lakin, biz, yani 78 milyon insandan müteşekkil bu millet, imparatorluk artığı bir toprak parçasıyız. Ve bu nedenle, ülkemiz sınırları içinde, az veya çok, İslam inancı taşımayan insanlarımız, vatandaşlarımız, kardeşlerimiz var ve bu çok doğaldır.
Ve işte laiklik, farklı inançları özgür kılmak ve ilaveten de, devletin her türlü inanç sistemine aynı mesafede durması için icat edilmiş bir kamusal sistemdir. “Bireylerin dini olur, ama devletin dini olmaz” aforizması da, bu kamusal pozisyonun tam ifadesidir. Bireylerin, toplumların, halkların ve milletlerin elbette bir dini olur ve olmalıdır. Lakin devlet, her inanç sistemine aynı mesafede durur. İnanç özgürlüğü, insan hakları, toplumsal barış ve huzur gibi kavramların sağlığı için üretilmiş bir önermedir laiklik. Evet, Batı çıkışlıdır, ama takdir edersiniz ki Batı icadı olan her şey illa ki zararlı olacak diye bir şart da yoktur.
Kaldı ki Batı bu kavramı icat edene kadar din ve mezhep savaşları üzerinden onlarca yıl birbiriyle savaştı, nice kanlar döküldü, nice katliamlar yaşandı bu süreçte. Batı, bu kanlı yüzyıllardan sonra bu kavramı nihayet icat edebildi. Ve evet, doğrudur, biz onlardan aldık.
Ve hâlâ şahsi kanaatim odur ki, bu ülkede mezhepler üzerinden bir iç savaş yaşanmamışsa, devletin bu konuda her daim hassas ve dikkatli olmasının bir sonucudur. Sadece Cumhuriyet Türkiye’sinden söz etmiyorum, Selçuklu ve Osmanlı devlet sistemi de bu hususta son derece dikkatli, özenli ve hassas davrandı. Örneğin Osmanlı Devleti de, çağına ve dönemine göre bakıldığında, büyük ölçüde “laiktir” ve bu sayede dünya tarihine “Osmanlı-Türk Medeniyeti” ifadesi yazılabilmiştir.
Sayın Başkan, görüyorsunuz ki ülkemizde çok güzel şeyler oluyor, demokratik süreçler işliyor, seçimler yapılıyor, hükümetler kuruluyor, yatırımlar yapılıyor, projeler konuşuluyor ve Türkiye dünya liginde bir oyuncu haline geliyor. Kuşkusuz eksiklerimiz var, çözmemiz gereken sorunlarımız var. Gelin bunları konuşalım. Örneğin kamu idaresini nasıl restore edebiliriz, kamuda liyakat sistemini nasıl daha fazla işletebiliriz, nasıl daha adil bir model kurabiliriz, gelin bunlara bakalım. Bizden sonra gelen nesillere bir “rejim” tartışmasını miras olarak bırakmayalım, Türkiye’mizi yorgun ve bitkin düşeceği bir tartışmanın içine sokmayalım. Yeni bir Anayasa’ya ihtiyacımız varsa, ki olduğundan hiç kuşku duymuyorum, dünyanın en adil ve en özgürlükçü anayasasını nasıl yazabiliriz, bunu tartışalım.
Ama ülkemizin birçok kadim meselesi varken, içinde yaşadığımız bu coğrafya üzerinden bir “3. Dünya Savaşı” senaryoları konuşuluyorken, Batı’nın bütün şeytanları ve emperyalist güçleri gözünü buralara dikmişken, gelin yeni gündemler, suni tartışmalar yaratmayalım ve gerçek gündemimiz üzerinden konuşalım. Saygılarımla…