Bunca yıldır siyasetle ilgiliyim, ömrümün yarısı aktif siyaset yapmakla geçti, ama şunu söylememe izin verin; Rıza Sümer kadar çok çalışan, hep koşturan ve yorulmak nedir bilmeyen bir siyasi parti il başkanı hiç görmedim. Nerede bir düğün var, nerede bir cenaze var, nerede bir mevlit var, hiç üşenmeden, yorgunluk emaresi göstermeden, mazeret bildirmeden orada oldu. Benim için gerçekten şaşılacak bir durumdu ve yakın çevremde sık sık bu şaşkınlığımı ifade etmiştim; “bu adam hiç yorulmaz mı, hasta olmaz mı, mazeret nedir bilmez mi” diye.
Ama benim için Rıza Sümer başkanı daha özel kılan, daha önemli ve değerli hissettiren nokta bunlar değildi. Rıza başkan insanı her daim zehirleyen bir duygudan, ‘kibir’den bihaberdi ve siyasette makam sahibi olan insanların bu zehirli duygudan muaf olduğuna pek az şahit oldum. Ve işte karşımda böyle bir adam vardı, kibir nedir bilmiyordu, il başkanı oldum diye kendisini kaf dağının tepesinde görmüyordu, fakir-zengin ayrımı yapmadan herkesle sağlıklı bir ilişki kurabiliyor ve herkesin derdini can kulağıyla dinleyebiliyor, derman olmaya gayret ediyordu. Ve işin sadece bu kısmı bile, benim Rıza Sümer’i takdirle ve sevgiyle yad etmem için yeterli sebeptir. Elbette başka nedenler de var, ama bunu sonra ve belki de daha geniş bir yazı çerçevesinde yazmak isterim.
VE İBRAHİM ETHEM TAŞ
İlk tanıdığım günden beri hissiyatım hiç değişmedi; bu kadar beyefendi bir adam siyaset denilen “aşırı dalgalı bir denizde” niçin kürek çekmeye çabalar diye. Yüzüne beş dakika bakan herhangi bir insan bile, karşısındaki kişinin ihtirasları olmayan, kaprisleri olmayan, kibirden ve gururdan uzak bir ademoğlu olduğunu pekala anlayabilir. Peki nedir onu siyaset macerasında durmaya mecbur eden?
Demek ki yaşadığı şehre ve ülkesine karşı ödevleri olduğunu, borçları olduğunu, yükümlülükleri olduğunu düşünüyor. Demek ki söylemek istediği sözler var, çözmek istediği dertler var. Neler düşlediğini, siyasette neyi murad ettiğini, memleket için hangi güzel hayaller kurduğunu zaman içinde daha net görebileceğiz.
Ama benim İbrahim Ethem Taş’ın şahsında asıl söylemek istediğim şudur; malum, siyasette nezaket, ne yazık ki, çoklukla “zayıflık” olarak algılanır ve bu nedenle siyaset genellikle kaba-saba insanların başarabildiği bir maceraymış gibi sunulur. Ve bana göre İbrahim Taş, bu yersiz ve nahoş algıyı ters yüz etmeyi başarmış durumdadır. Demek ki siyasette bir yerlere gelmek için edepli olmak işe yarıyormuş, nezaket işe yarıyormuş, beyefendi olmak işe yarıyormuş. İbrahim Ethem Taş’ın Ak Parti İl Başkan Adayı olarak görevlendirilmesini ben bu yanıyla okuyorum ve açıkçası işin bu kısmını daha anlamlı buluyorum. Demek ki İbrahim Taş’ın imtihanı sadece şahsi imtihanı olmayacak; siyasetin edep-erkan yoluyla da realize edilebildiğini iddia eden başka insanların da imtihanı olacak.
Ve sırf bu nedenle, Antalya’da yaşayan herkesin İbrahim Ethem Taş’ı dikkatle izlemelerini öneriyorum. Edep ve nezaketin siyasetle imtihanına şahit olacağız.