Sabahleyin Kanal V ekranlarında, Ali Orhan Lazaloğlu’nun sunduğu Antalya Gündem programında gördüm haberi; başta Antalya Valisi olmak üzere “askeri ve mülki erkan” Sarıkamış Şehitleri’ni anmak için bir araya gelmişler. Yine yüz senedir tekrarlana geldiği üzere, “90 bin şehit”, “yazlık elbiseler”, “tek kurşun atmadan“, “donarak öldü” gibi ifadelerle anılmış şehitlerimiz. Hiç kuşkusuz bu tür anmalar, nesillerin ülkemize ve atalarımıza sevgisini ve bağlılığını perçinlemesi açısından önemlidir ve anlamlıdır.
Savaş çıkar, cepheler kurulur
Amma ve lakin, tarih, her şeyden evvel, belge, arşiv ve hakikat üzerine yazılıp konuşulmalıdır. Duygular üzerine yahut konjonktürel siyasi koşullar icabı yazılan bir tarih yazılımı hakikatı içermez ve hakikat olmayan hiçbir olgu kimseye yarar sağlamaz. O halde, hakikatin gölgesinde gezinmeye başlayalım ve kısa bir tarihi yolculuğa çıkalım:Tarih yaprakları 1914’ün Kasım ayını işaret ederken, dönemin İttihat ve Terakki Hükümeti, Almanya’nın yanında cihan harbine katılma kararı aldı. Daha doğrusu, İngiltere ve Fransa bizi kendi ittifaklarına almayı reddedince, mecburen, Almanlar’la ittifak etmek zorunda bırakıldık. Seferberlik ilan edildi ve askeri cepheler açıldı. En önemli askeri cephelerden birisi de, Erzurum bölgesinde Ruslara karşı kurulan cepheydi. (Malum, Kars o günlerde 1878’den beri Rus toprağıdır!”) 3. Ordu, bu anlamda, 78 bin kişilik bir ordu ve iyi çalışılmış bir askeri plan neticesinde Erzurum hattına konumlandırıldı. (Dikkaaat, bütün ordunun toplamı 78 bin!)
Köprülü Şerif Bey’in yanlış beyanı!
1922 senesine geldiğimizde, milli mücadelenin zaferle sonuçlanacağı herkes tarafından anlaşılmış bulunmaktadır. Artık İttihat-Terakki dönemi, yani Enver Paşa dönemi sona ermiş ve Kemal Paşa dönemi başlamak üzeredir. Dönemin bütün “askeri ve mülki erkanı”, Ankara Hükümeti’ne yaklaşmak ve oradaki konumunu güçlendirmek telaşına düşmüştür. İşte tam da bu günlerde, 9. Kolordu Kurmay Başkanı Köprülülü Şerif Bey adlı bir subayımız, Sarıkamış Harekatı’ndan sekiz sene sonra, Sarıkamış anılarını kaleme alır ve o güne kadar hiç kimsenin bilmediği (!) bir şeyi açıklar; “Sarıkamış Harekatı’nda 90 bin askerimiz, yazlık elbiseler içerisinde ve tek kurşun atmadan donarak can verdi”!!!! Nesillere sirayet ediyor
Bu hatırat normal zamanlarda yazılmış olsaydı, ne kimseler ciddiye alırdı, ne de yazan kişi buna cesaret edebilirdi. Ama dediğim gibi, yeni bir dönem başlıyordu ve bu yeni sürece herkes, etkili bir konumda dahil olmak istiyordu. Dönemin İttihat ve Terakki nefreti ve Enver Paşa’ya duyulan öfke, böylesine abartılı ve gerçeği içermeyen bir beyanatın sorgulanmadan benimsenmesine sebep olacaktır. Sonraki senelerde bu iddia, elbette sadece “askeri ve mülki erkan” çevresiyle sınırlı kalmayacak, edebiyatın, şiirin, türkülerin vs. konusu olacak ve Köprülülü Şerif Bey’in bu “uçuk” beyanatı nesilden nesile aktarılarak, bu günlere kadar böyle gelecektir. Ah şu Enver Paşa, ne bahtsız adam, görevi ve konumu gereği Çanakkale Muharebelerinden de o sorumludur, ama her ne hikmetse, adı sadece Sarıkamış Cephesi’nde anılır durur! Hatıratlarda bu iddia yok!
Allah’a şükürler olsun ki, 1920’li, 30’lu yıllarda eli kalem tutan, akıl sağlığını yitirmemiş ordu komutanları hayattadır ve hatıratlarını onlar da yazarlar. Cihan Harbi’nde ordular yönetmiş hiçbir paşanın hatıratında bu “90 bin şehit” iddiasına rastlayamazsınız, Fahrettin Paşa’nın, Karabekir’in, Ali Fuat Paşa’nın hatıratı ortadadır. Ve yine çok şükür ki, Genelkurmay Başkanlığımız o gün de, bu gün de disiplinli bir şekilde ayaktadır, hayattadır ve Cihan Harbi’ndeki bütün cephelerde şehit, gazi, yaralı, kaçak, çatışmada ölen ve hastalık sebebiyle yaşamını yitiren bütün askerlerimizin ayrıntılı bir envanteri, epey bir zaman evvel, yapılmış ve yayımlanmış haldedir. Genelkurmay ne diyor?
Genelkurmay Başkanlığı Harp Encümeni’nin Sarıkamış cephesi için yayımladığı rakamlar şöyledir; Sarıkamış Cephesinde harekata katılan ordu birliklerinin yekünü 78 bindir. Hareket sonunda, 8 bin askerimiz donarak, 16 bin askerimiz de çatışmalarda ölmek suretiyle, toplam şehit sayımız 24 bindir. Esir sayımız da 6 bin. (Benzeri rakamlara Şevket Süreya Aydemir’in Enver Paşa adlı eserinin 2. Cildinde de rastlamak mümkündür). Şehitlerimizi rakamlar üzerinden tartışmak zorunda kaldığım için herkesten özür dilerim. Ama burada bir tarihi hakikati açık etmeye çalışıyorum ve bunları rakamlarla ifade etmek zorundayım. Tarihi hakikat tam olarak yukarıda izah ettiğim çerçevededir. Bereket versin ki son yıllarda bu konuda bilimsel ve tarihi hakikatlere uygun akademik çalışmalar epey artmış bulunmaktadır. Bu günün ve geleceğin nesillerine arz ederim. Eşref Ural