Seçimlerden sonra CHP’li kardeşlerimin yazdıklarını okuyorum, hepsi de bu tablodan bir büyük “suçlu” çıkartmaya çalışıyorlar. Ah o partideki “hain suçluyu” bir bulabilseler, bir tespit edebilseler, bütün dertler bitecek, halkın en az %50’si zaten oy vermeye dünden hazır, orada sıkıntı yok, ama şu içlerindeki “suçlu” şahsiyeti bir bulabilseler, gerisi çok kolay. Tek sorun o! Başka hiçbir eksiği yok partinin Allah’ın izniyle. Atatürkçü, Kürtçü, İslamcı, liberal, sosyal-demokrat, cemaatçi, DHKP’li… herkes var parti genel merkezinde, yani “koalisyon” tamam, halk da dünden tamam, ama şu içlerindeki “büyük suçlu” bir türlü tespit edilemediği için halk getirip oyunu vermiyor, hepsi bu!
“Olağan şüpheli” Kemal Bey
Bir kesim “suçlunun” Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu söylüyor, o gitmeyince bu halk zinhar bize oy vermez diye buyuruyorlar. Kemal Bey’i iyi tanıdığımı sanıyorum, her ne kadar bir kaç kez teşebbüs etmeme rağmen makamına girme şerefine nail olamasam da, zira CHP’de Genel Başkan’ın makamına girmek, Beyaz Saray’da Oval Ofis’e girmekten daha zordur, çok dikkatli takip ettiğim bir siyasi aktördür. Hayatının hiçbir evresinde Türkiye’nin meselelerine kafa yorduğunu tahmin etmiyorum. Değil bir siyasi partiye genel başkanlık, bir kasabada belediye reisliği bile yapacak kabiliyeti olduğunu sanmıyorum. Parti’nin başına getirildikten sonra CHP’yi bir siyasi parti olmaktan uzaklaştırdı ve uluslararası güçlerin ve servislerin operasyon üssüne dönüştürdü. Sanıyordu ki dünyayı yöneten güçler Ak Parti’yi tasfiye edecek ve oradan doğan boşluğu kendisi dolduracak! Ama yine de, CHP’nin iktidara gelememesindeki “büyük suçlunun” Kemal Bey olduğunu düşünmüyorum. Ve bir noktanın da bu vesile ile altını çizmeliyim, CHP içinde siyaset yapan ve bu partiye her koşulda destek veren önemlice bir kesim, eğer bu günlerde popüler hale getirilen HDP’ye koşup gitmiyorsa, bu fiili durumda “Dersimli Kemal’in” rolü ve payı büyüktür, Sezar’ın hakkı Sezar’a.
Asıl “büyük” sorular
Bence CHP’li kardeşlerim “büyük suçluyu” arayarak boş yere kendilerini yormak yerine, birbirlerine örneğin şu soruları sormalılar; “biz nasıl oldu da Devrim Kökgiller’i millet vekilimiz olmaya layık görebildik? Biz nasıl oldu da Mustafa Akaydıngiller’i mebus olarak meclise gönderebildik? Biz nasıl oldu da Battal İlgezdi Beyefendiyi belediye reisi, değerli zevcelerini de vekil olarak meclise yolladık? Biz nasıl oldu da Mustafa Sarıgül gibi inançsız ve samimiyetsiz bir adamı baş tacı yapabildik, çare budur diyebildik? Biz nasıl oldu da bu halka ve bu ülkeye bu denli yabancılaşabildik?” Soruları daha da çoğaltabilirim, ama gerek duymuyorum, bu kadarı yeterlidir.
Akaydın Alevi mi?
Hazır adını anmışken, Çorumlu Prof. Dr. Mustafa Akaydıngiller için bir paragraf yazmak isterim, hakkıdır. Antalya kamuoyunda “Alevi” olduğuna dair yaygın bir kanaat var ve fakat ben buna “zinhar” ihtimal vermiyorum. Aile tarihini araştırmadım, açıkçası ilgi alanıma da girmiyor, ama atalarından pek çok ismin Osmanlı ve Cumhuriyet yönetiminde etkin ve yüksek görevler almış olduğundan hiç kuşku duymuyorum. Şu halde Alevi olması ihtimal dışıdır ve bir Alevi çocuğunun, Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiye’sinde, bu denli yükseklerde gezdirilmesine ve el üstünde tutulmasına imkân ve ihtimal yoktur, hepsi bu kadar.