Son yıllarda ne kadar çok seçim yaşadık, ne kadar fazla sandığa gittik farkında mısınız? 2002’den bu güne hafızanızı zorlayın, genel seçimler, yerel seçimler, referandumlar… Öyle sanıyorum ki her yıla bir sandık düşer! Hiç kuşku yok ki, bir ülkede bu kadar seçim olursa, o ülke gerilir, insanların birbiriyle ilişkileri bozulur, kamplaşmalar artar, kaybeden taraflar kazanan taraflara husumet beslemeye başlar, neticede toplumun insicamı, birlik olma ruhu, kardeşlik ruhu zedelenebilir. Herhalde bu günün Türkiye’sinde bu saydığım olguların olmadığını hiç kimse iddia edemez, ülkemizin sosyo-politik manzarası bu minvaldedir.
Evet, bekâ sorunu, ama!
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin son zamanlarda sık sık dile getirdiği “bekâ meselesi” uyarısı, kuşkusuz önemlidir. Her ne kadar Sayın Bahçeli bu hususta neyi kastettiğini, hangi gelişmelerden hareketle bir bekâ sorunu ile karşı karşıya olduğumuzu söylemese de, bu kavramı önemsemek durumundayız. Çünkü dünyadaki ve bölgemizdeki ekonomik ve siyasi gelişmelere bir bütün olarak baktığımızda, hakikaten bir bekâ sorununun pek çok ülkenin olduğu gibi, bizim de kapımızı çalabileceği görülecektir.
MHP lideri her ne kadar itiraz etse de, eğer ülkemizin yakın gelecekte bir bekâ sorunu varsa, çare evet, Türkiye İttifakı’dır. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından ifade edilen ve fakat yeterince tartışılamayan "Türkiye İttifakı" önermesi de, toplumun ve siyasetin bütün kesimlerince ciddiye alınmalı ve üzerinde kafa yorulmalıdır. Ama öncelikle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "Türkiye İttifakı" ifadesiyle ne kastettiğini, kapsamının ne olduğunu, bu kavramın somut olarak nasıl realize edileceğini tam olarak ve daha açık ifadelerle yeniden tanımlaması gerekecektir. Diğer muhalefet partilerinin de, bu öneriyi önyargılı bir şekilde değil, rasyonel bir gözle ele almak görevleri vardır. Kimse bu öneri iktidardan geldi diye, böylesi önemli bir konuyu hafife alma teşebbüsüne girmemelidir.
İttifakın unsurları
“Türkiye İttifakı” denildiğinde benim aklıma ülkemizde yaşayan seksen iki milyon insanın tamamı gelmektedir. Yani bu ülkede yaşayan, vergi veren, askerlik yükümlülüğü olan, çalışan, okuyan, üreten insanların tamamı. Siyasi görüşü, etnik yapısı, kültürel hikayesi ne olursa olsun, bu topraklarda yaşayan her insan veya her topluluk, “Türkiye İttifakı”nın asli unsurudur. Dolayısıyla ve bu ittifakın üyesi ise de, bu ülkenin cefasına olduğu gibi, sefasına da ortak olma hakkı her insanın vardır ve olmalıdır. Örneğin bir Alevi yurttaşımız, bir sınava veya mülakata girdiğinde, sınava giren diğer insanlarla eşit değerlendirileceğini bilmeli ve buna gerçekten inanabilmelidir. Örneğin devlette dayısı olmayan bir yoksul köylü çocuğu, memur olmak istediği vakit, muradının hasıl olmasına çalışkanlığının ve başarısının kafi geleceğine kani olmalıdır. Başka türlü birlik ve beraberlikten söz edemeyiz, Türkiye İttifakı’nı tesis edemeyiz ve bekâ sorununun üstesinden gelemeyiz.
Nesiller hesap sorar!
Hatırlatmak isterim ki, gelecek nesiller bize, "ülkemizin başında böylesine büyük belalar dolanıyorken, bir bekâ meselesi kapımızda dururken sen neler yaptın? Milletin birlik bütünlüğü için ne söyledin? Hak, hukuk, adalet noktasında duruşun neydi?" diye soracaklar. Herkes kendisini gelecek nesillerin bu can yakıcı sorularına karşı hazırlasın. Çünkü bu ülkeyi biz çocuklarımıza dertsiz tasasız, kazasız belasız devretmekle yükümlüyüz. Herkesin ve hepimizin sorumluluğu var.
NOT: Bu yazıyı Ramazan Ayı'nın ilk gününde yazıyorum. Hiç kuşku yok ki Ramazan, bu topraklarda her daim birliğin, beraberliğin, dayanışmanın, hoşgörünün, kardeşliğin, bolluğun, bereketin mevsimi diye kabul görür. Müslim, gayrı-müslim, oruç tutan, tutmayan, tutamayan herkesin, seksen iki milyon insanımızın tamamının, Ramazan Ayı mübarek olsun. Allah bu ülkeye binlerce yıl huzur içinde Ramazan ayları yaşamayı nasip etsin.