Dil-Tarih olaylarının üzerinden birkaç yıl geçti, Dünya Savaşı bitti, haritalar yeniden çizildi ve dünyanın paylaşım programı belli oranda şekillendi. Avrupa’nın doğusu Sovyetler Birliğine, batısı da, ABD’ye tahsis edildi, yorgan gitti, kavga bitti. Ama bizim Osman Yüksel’in kavgası bir türlü bitmek bilmiyordu. Okulunu bitirmek için müracaat ettiğinde ise, fakülte bu talebini reddetti. Oysa Osman Yüksel beraat etmişti, şu halde okuluna devam etmesinden daha doğal bir şey olamazdı. Ama Milli Eğitim böyle düşünmüyor, okuldan atıldığını ve bu nedenle diploma alamayacağını söylüyordu. Bunun üzerine Osman Yüksel, yine Toros Dağları’nın çocuğu olduğunu bir kez daha kanıtladı ve dönemin kudretli bakanı Hasan Ali Yücel’e hitaben, “yüksek vilayetin alçak vekiline!” diye başlayan bir dilekçe yazdı! Dilekçeyi alan memurlar korkudan evrak kaydını yapamadılar. Ama dilekçe yine de bir şekilde Hasan Ali Yücel’e ulaştı. Ve tahmin edeceğiniz gibi, hemşerimiz Osman Yüksel’e, tekrar mahpushanenin yolu göründü.
Ve sahnede “Serdengeçti”
Mahpushaneden çıktıktan sonra, artık öğrencilik sevdasından da vazgeçmiş bulunuyordu, dergi çıkartmaya başladı. Dergisine seçtiği isim, aynı zamanda onun da ismi gibi olacak ve bundan böyle, belki de sonsuza dek, o da, “Serdengeçti” adıyla anılacaktı. Yıl 1947, aylardan Şubat’tı. Dergisinin adını “Serdengeçti” diye belirledi ve yazılarını da, artık hep bu adla yazdı. Neredeyse gerçek adını hiç kullanmıyordu. Derginin tam adı “Serdengeçti” olmakla beraber, altında, “Allah, vatan, millet yolunda” şeklinde bir uzantısı daha vardı. 36 yıl içinde toplam 32 sayı çıkarabildi. Ama her sayısı büyük ses getirdi, zaman zaman fırtınalar kopardı.
Her yazı bir top güllesi!
İlk günden itibaren, çok sert yazılar yazmaya başladı. Henüz ilk sayısında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel için; “Evet, ağzının sağ yanıyla Kur’an okuyan, sol yanıyla kızıl ıslıklar çalan bakan sensin” diye sesleniyordu. Aynı sivri dilini, zaman içinde, ne İsmet İnönü’den, ne Adnan Menderes’ten, ne de Süleyman Demirel’den esirgeyecektir. Baştan belirtmiştim, Serdengeçti, muhalefet etmek, siyaset yapmak için yapmıyordu bunu. O, bu dağların, Torosların, bir çocuğuydu ve bu dağların büyüttüğü bir çocuk olarak, başka türlü davranmasını bilmiyordu. Yani doğasının gereğini yapıyordu demek istiyorum.
Devamı yarın..