Serdengeçti dergisinin her sayısı ya mahkeme konusu edildi ya da toplatıldı. Herhalde dünya basın tarihinde bu noktada çok az örneği vardır. Hiçbir haksızlığa, milletin ve vatanın aleyhine olduğunu düşündüğü hiçbir düşünceye yahut eyleme sessiz kalamıyordu. Başına gelecekleri bildiği halde, yine de geri adım atmıyor, aslına bakarsanız, atamıyordu! Artık Serdengeçti, mahpushaneyi evi gibi algılamaya başlamıştı. Derginin her sayısının ardından hapse giriyordu. O kadar kanıksamıştı ki bu hali, mahpushaneye giderken, “açılın kapılar Osman geliyor” diye slogan atıyordu.
4 yıl mebus, 10 yıl hapis!
Yakın tarihimizin en renkli iki meclisinden birisi 1920’de kurulan meclis ise, diğeri de hiç kuşkusuz, 1965 seçimleriyle oluşan Meclis’tir. Bu iki meclis de, düşüncelerin özgürce ve yüksek sesle ifade edilebildiği, çok bilgili, cesur ve sıra dışı insanlardan müteşekkil bir meclisti. 1965 Meclisi mi? Kimler yoktu ki? TİP, (Türkiye İşçi Partisi) Cumhuriyet tarihinde ilk kez “sosyalist parti” etiketiyle meclise girmişti. Behice Boran, M. Ali Aybar, Çetin Altan, Prof. Sadun Aren gibi bir grup akademisyen ve aydın, milletvekili olarak meclise girmiş ve başbakan Süleyman Demirel’in, deyim yerindeyse, anasından emdiği sütü burnundan getiriyorlardı.
Serdengeçti de, işte o ünlü 1965 seçimlerinde Antalya milletvekili olarak meclise girdi. Hiç kravat takmıyordu. Siyaset tarihimize, “kravatsız vekil” olarak adını yazdırdı. Bir kere taktı, onu da yanlışlıkla boynuna değil, uçkuruna bağladı! Ama onun haksızlıklara tahammül edememe özelliği, burada da zuhur etti. Adalet Partisi’nin sergilediği adaletsizliklere isyan ediyordu. Bir avuç TİP’li milletvekilinin muazzam kuşatması karşısında zaten bunalmış Başbakan Demirel; “Serdengeçti varken muhalefete ne hacet var” sözünü bu günlerde söyledi.
“Ömrümde iki İsmet’ten çektim!”
Serdengeçti’nin zevcesi, yine bir akrabası olan, İsmet Hanım’dı. Malum, Serdengeçti, ömrünün önemli bir bölümünü ve üstelik gençlik yıllarını, mahpushanelerde ve sorgularda geçirdi. Bu dönemde İsmet Paşa da Cumhurbaşkanı idi ve elbette olan biten her şey onun kontrolündeydi. İşte bu ilginç tevafuktan dolayı, “İsmet” adı, Serdengeçti’nin yaşamında çok önemli bir yer tutar. Yakın çevresinde, hınzırca bir yüz ifadesiyle; “bu dünyada iki İsmet’ten çok çektim, biri hürriyetimi aldı, öteki zürriyetimi!” dediği rivayet edilir.
Ve Toros Dağları’nın bu ele avuca sığmaz haylaz çocuğu, tutulduğu parkinson hastalığına yenik düşerek, yine o alışık olduğumuz sürprizlerinden birisini daha yaptı ve 1983 yılının 10 Kasım günü, bu dünyaya veda etti.
Bitti…