Sanılanın aksine Gülenciler Ak Parti’ye ilk başlarda hiç sıcak bakmadılar, çünkü nihayetinde Ak Parti’yi kuranlar Gülen’in pek de tasvip etmediği bir siyasi geleneğin temsilcisiydiler. Çok büyük ihtimalle Gülen Cemaati 2002 seçimlerinde Ak Parti’ye oy vermedi. Ama 2000’li yılların ortalarından itibaren, Ak Parti Hükümeti ile Cemaat arasında bir yakınlaşma başladı. 27 Nisan muhtırasının da etkisiyle 2007 seçimlerinde test edilen bu yakınlaşma, 2010 referandumunda resmen ve alenen ilan edildi. Cemaatin lideri Fethullah Gülen, referandumda “evet” denilmesi için muazzam bir gayret içine girdi, “mezarlarda yatanlar bile imkan olsa da gelip oy kullansalar” diye dualar etti!
“Ölümüne kavga” başlıyor
Ve nihayet Gülen Cemaati’nin siyasi iktidarla ittifakı pek kısa sürdü, 2012 yılında MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması, hükümetle Gülen Cemaati arasında kavganın ilanı olarak yorumlandı. Devamında 17/25 Aralık müdahalesi F. Gülen Örgütü’nün Ak Parti Hükümeti’ne attığı en sert yumruk oldu, fakat yere düşürmeyi başaramadı. Herkes bu kavganın nerelere gelip dayanacağını merak ediyordu ki, 15 Temmuz 2016 gecesi dananın kuyruğu koptu! Devletin kendisini tasfiye ve imha edeceğini öngören Fethullah Gülen Örgütü, Ordu’daki bütün gücünü kullanarak saldırıya geçti! Devlet saldırıyı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbe gecesi millete yaptığı tarihi çağrı ve halkın da bu çağrıya olumlu cevap vermesi neticesinde bastırdı ve akabinde; kendisini ele geçirmeye çalışan yapılanmayı imha sürecini başlattı.
İktidar; paylaşılamayan büyük güç
Aslında şu anda yaşadıklarımız yeni ve bilinmeyen bir şey değil, bin yıl önce Haşhaşilerin, beş asır evvel Anadolu Kızılbaşlarının, üç asır önce Kadızadeliler’in ve iki asır önce Bektaşilerin başına gelenler, şimdilerde Gülen Cemaati’nin başına geliyor. Herhangi bir cemaat, tarikat ya da sivil toplum kuruluşu, asli işini bırakıp siyasetle ve devlet işleriyle gereğinden fazla alakadar olunca, bir zaman sonra devlet buna tepki gösteriyor hepsi bu. Çünkü “iktidar” denilen mefhum, asla paylaşılamayan ve devredilemeyen bir kavramdır.
Alınması gereken ders
Kıssadan hisse, cemaatler ve tarikatlar asli işlerini bir kenara koyup, devlet/siyaset/ticaret mecrasına daldılar mı, işin insicamı bozuluyor ve en azından bin yıllık tarihsel süreçten biliyoruz ki, bu teşebbüsten hem toplum, hem de tarikatlar ve cemaatler zararlı çıkıyor. O halde, demek ki neymiş, herkes kendi işine bakacak. Demek ki neymiş, cemaatler ve tarikatlar asli görevlerini yapacaklar ve devletten, siyasetten ve belli bir noktadan sonra da ticaretten mümkün olduğunca uzak durmayı düstur edinecekler. Böyle yapmazlarsa ne mi olur? Şimdilerde Gülen Cemaati’nin ve Adnan Hocacılar’ın başına gelenler, bir zaman sonra ve aynı şekilde onların da başına gelebilir. Zira artık öğrenmiş bulunuyoruz ki, devlet ele geçirilemiyor ve fakat vakti saati gelince devlet, herkesi ele geçiriyor, vesselam.