Memleketteydim, ayağımda çizme, elimde kürek, “su suluyordum”. Benim doğduğum ovalarda tarla, bahçe sulama işine “su sulamak” denir, ilginç ve ironik bir deyimdir. Sıcak başıma geçmiş, ter kıçımdan akmış… Ve o anda gazeteci bir arkadaşım aradı. “Nerelerdesin, dedi, köydeyim, su suluyorum” diye cevapladım. “Senin hakkında bir şeyler yazmış gazetenin birisi, nedir bu durum?” diye sordu. “Desene hiç habersiz meşhur olmuşuz, ne yazmış?” dedim. Okudu telefonda, ben de dinledim.
En çok annem sevinecek!
Gazeteci arkadaşım bu yazıyı okurken, içimden, yazı bir an evvel bitse de anneme müjdeyi versem diye sabırsızlanıyordum. Çünkü nihayet benim adım da “rantçıya” çıkmıştı, yani ben de “rant-mant” işlerine karışır olmuştum, demek ki annemin zannettiği kadar “salak” değildim, bu gerçeği derhal anneme iletmek zorundaydım!:) Kırk beş yıllık ömrümün otuz küsur yılı “siyaset meydanında” geçti, ama annem beni hiçbir zaman “siyaset erbabı” olarak görmedi. Onun gözünde ben hep işini bilmez bir salaktım ve hâlâ da öyleyimdir… El siyaset yapar zengin olur, lakin onun oğlu siyaset yapar sefil olur! Ama demek ki böyle değilmiş, anamın “salak” oğlu da bu işlerden anlarmış, o halde bu “güzel haberi” anneme derhal yetiştirmeliydim!
Meselenin aslı
Ama mevzu ne yazık ki anamı mutlu edecek türden değildi, aslında çok basit bir mesele, her nedense, abartılmış ve öfkeli bir dille medyaya taşınmıştı. Elbette konuyu hukuk katına taşıyacağım, bu ayrı. Ama yine de kısaca buradan paylaşmak isterim. Efendim, mevzu özetle şudur; Uncalı Mezarlığı’nın önünde altı çiçekçi var. Bu çiçekçi esnafı yıllar boyu hep kendi aralarında yer değiştirerek çalışır durur. Bir gün, yaklaşık dört yıl kadar evvel, hepsi bir araya gelir ve bu uygulamadan vazgeçerek, herkesin işyerinin sabitlenmesinin daha hayırlı olduğuna karar verirler. Giderler Belediye yetkilisi müdüre, durumu anlatırlar ve müdürden de hakemlik yapmasını isterler. Müdür beyin gözetiminde kuralar çekilir, tutanaklar tutulur, bütün esnafın imzası alınır ve herkes bu kuraya göre kendi dükkanını yaptırır, çalışmasına devam eder.
Son günlerde bu esnaf grubundan bir kaçı, tekrar eski uygulamaya dönülmesi noktasında talepte bulunur. Konu bendenize geldi, çünkü o esnaftan birisi benim yakınımdır. Ben de belediye yetkilisine gidip geçmişte alınan bu ortak kararı ve imzalanmış mutabakatı hatırlatarak, mevcut durumun devamının daha adil ve hakkaniyetli olacağını söyledim, hepsi bu kadar!
Bende unvan çoktur
Ve fakat, heyhat! O da ne! Ne rantçı olduğumuz kalmış, ne de “çakma” Ak Partili olduğumuz! Çok şükür yeni bir “ünvanım” daha oldu; “çakma Ak Partili!”. İlkokuldaki ünvanım “Ecevitçi” idi, Ortaokul ve lisede “Kemalist-Sosyalist”. Üniversite’de ise tam ve katıksız bir radikal devrimciydim, yani terörist! Önce kısa bir süre Dev-Sol’a ve Halkın Kurtuluşu’na takıldım, sonra baktım ki beni bu yapılar kesmiyor, Kürtçü oldum! Dört yıllık bir fakülteyi nihayet sekiz yılda bitirebildim ve Antalya’ya geldim. Antalya iklimi ılımandır, herhalde benim de duygularımı yumuşattı, gittim CHP’ye üye oldum, yani yirmi beş yaşımda ve erkenden “eski solcu” ünvanını da kazanmış oldum!
Salaklığım gururumdur!
Siyaset yaptığım bunca yıl boyunca pek çok unvan kazandım, ama siyasetten para nasıl kazanılır, rant nasıl devşirilir, hiç öğrenemedim! Ve bu nedenledir ki, başta anam olmak üzere bütün yakınlarım, benim “iflah olmaz bir salak” ve “ıslah olmaz bir patolojik vak’a” olduğum hususunda hemfikirdirler.
Ama şu kadarını söyleyeyim, hangi siyasi mekanda olursam olayım, o haneye samimiyetle katkı koyarım, yeter ki edep, liyakat, adalet ve hakikat kavramlarına sahip çıkılsın. Ve ayrıca, siyasetin en kıdemli salağı olmaktan şikayetçi değil, bilakis memnun olduğumu ve ömrüm olduğu sürece, Don Kişot’tan devraldığım bu soylu ünvanı, bir onur madalyası gibi, gururla taşıyacağımı ilanen tebliğ ederim.
böyle "salakliğa" can kurban...
Biz eşref abimizi biliriz çamur at izi kalsın tertipleri eşref abimizi engellemez ancak daha fazla çalışması için kamçılar