1989-90 yıllarında Sovyet Sosyalist Blok’u, kimselerin beklemediği bir şekilde, çözüldü ve bünyesindeki halkların birçoğu teker teker bağımsızlığını ilan etmeye başladı. İnanılmaz bir hızla BM’deki “bağımsız ülke” bayrak sayısı artıyordu. Belli ki yeni trend, üniter devlet modellerinden vazgeçilip, her halkın, her kavmin, kendi devletini inşa ettiği bir döneme işaret ediyordu. 1990’lı yıllar, ayrılıkçı Kürt siyasetinin en şiddetli ve etkili olduğu bir dönemin adıdır. Elimde resmi rakamlar yok, ama 1990 ila 2000 arasındaki on yılda on binlerce insanımız, (sivil, asker, korucu, PKK’li vs. ) yaşamını yitirdi. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, 1994 ekonomik krizi ve akabinde gelen 2001 krizi, Türkiye’nin 21. yüzyıla hangi dinamikler üzerinden gireceğini işaret ediyordu.
Ak Parti’ye giden süreç
Aslında İslamcı siyasetin güçleneceğinin ve yeni nesillerde karşılık bulacağının işaretleri 90’lı yılların başında görülmeye başlamıştı. Mevcut düzende yeri olmadığına inanan genç nesil, Erbakan Hoca’nın şahsında sembolleşen yeni bir dünya söylemine (Adil Düzen) ilgi gösteriyordu. Bunun üzerine ülkemizde yaşanan terör ortamı, hükümetlere yakın çevrelerin aşırı zenginleşmeleri, yolsuzluklar, hırsızlıklar ve ekonomik krizler, yeni nesilleri yeni arayışlara sevkediyordu. Bütün bunlara elbette 28 Şubat müdahalesi tuz-biber oldu. İşte Adalet ve Kalkınma Partisi, (Ak Parti) böyle bir iklimin ve sürecin doğal sonucu olarak iki binlerin başında doğdu ve büyük bir umutla karşılandı. Yeni nesil ve bilhassa Anadolu şehirleri, kendi duygularına, hasretlerine ve ezilmişliğine, itilmişliğine, kakılmışlığına çare olacak bir “yoldaş” bulduğuna inanıyordu ve bu inançla Ak Parti hareketine yönelmekte gecikmedi.
Yeni neslin yönelimi
1990’lı yıllarda doğan çocuklar, Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde şekillendirilen bir ülkede büyüdüler. Hiç kuşkusuz bu bir “yeni nesildir” ve 2020 ve bilhassa 2030 yıllarının Türkiye’sini bu çocuklar yönetecek, kaçınılmaz gerçek bu. Peki bu yeni nesilin sosyolojik ve siyasal yönelimi nedir? Nasıl bir yaşam felsefesi peşindedir? Ülkesini ve dünyayı nasıl algılıyor? Hangi ideolojik, siyasi veya sosyolojik kavramlara ilgi duyuyor veya duymuyor? Benim elimde açıkçası bu sorulara verilecek yeterli bilimsel cevabım yok. Lakin, 7 Haziran seçimlerinden hemen birkaç gün sonra, Andyy-Ar araştırmanın genel müdürü, genç seçmenin genel eğiliminin sosyal demokrat dünya görüşüne yakın olduğuna dair bir araştırma yayımladı. Zira seçim sonuçları da bunu doğrular nitelikteydi, çünkü 18-25 yaş aralığında Ak Parti oyları çok düşük çıktı.
Nasıl oluyor da oluyor?
Kuşkusuz Ak Parti’ye “İslamcı” bir hareket diyemeyiz, zira başından beri bünyesinde her türlü siyasi akımı barındırdığını biliyoruz. Ama herhalde “İslamcıların etkili olduğu bir siyasi hareket” dememiz de pek yanlış olmaz. Şimdi bu veriler ışığında şu soruyu formüle etmemiz gerekiyor; nasıl oluyor da İslamcı-Muhafazakar kadroların yönettiği bir ülkede yetişen yeni nesil seküler-laik ve siyasi yönelim olarak da sosyal-demokrat bir dünya görüşüne yakın durabiliyorlar? Elbette bu soruyu gazeteciler değil, sosyologlar ve bilhassa siyaset sosyolojisi uzmanları cevaplayacak. Yakın gelecekte bu konuların daha fazla tartışılacağını tahmin ediyorum.
Yönetim-nesil çatışması mı?
Ama eğer gerçekte durum buysa, yani araştırmacıların söylediği gibi genç nesiller laik-seküler bir dünya görüşüne meyilli ise, Abdülhamit Türkiye’sinin ve sonrasında Kemalist Cumhuriyet Döneminin yaşadığı o travmatik tablo, bu günün Türkiye’si için de geçerli olabilir. Ama bunu henüz somut bir veri olarak söyleyemiyoruz, sadece kısıtlı bilgiler ışığında ve akıl yürütme yoluyla tahmin ediyoruz. Bakalım gelen zamanlarda bu topraklar nelere şahit olacak ve yeni nesiller hangi sosyal-siyasal meseleler karşısında nasıl bir tavır takınacak. Yaşayıp göreceğiz. Yaşarsak, göreceğiz.