Allah bazen yarattığı kulunu, ömrü boyunca yalnızca bir iş yapmaya mahkum edermiş, yani kaderini böyle yazarmış demek istiyorum. Meselâ Neşet Ertaş’ı ömür boyu saz çalıp türkü söylemeye mahkum ettiği gibi. Bu bağlamda, acaba diyorum, Yörükleri de kıyamete kadar bir coğrafyadan ötekine, bir dağdan diğerine, bir yayladan başka bir yaylaya göçüp durmaya “mahkum” etmiş olabilir mi? Yörüklerin bin yıllık uzun yürüyüşüne baktığımda, bu soruya hayır demekte zorlandığımı saklamıyorum. “Yürümek” ve “göçmek” üzerine inşa edilmiş bin yıllık kültür, her ne kadar çağlar içinde büyük değişikliklere maruz kalmışsa da, bu kültürden gelen çocukların ruhunda hâlâ canlı ve yaşıyor.
Orta Asya’dan Anadolu’ya
10. ve 11. yüzyılda Orta Asya bozkırlarından başlayan yolculuk, Anadolu yaylalarında son buldu. Kavimler arası kavgalar ve bazı radikal iklim değişiklikleri, Orta Asya’daki Türk boylarını yeni yaşam alanları aramaya mecbur bırakıyordu. Türk kavimleri ve boyları mütemadiyen Batı’ya, İran’a, Azerbaycan’a ve Anadolu’nun bilhassa doğusuna akıyordu.
İkinci büyük göç dalgası ise, hiç kuşkusuz 13. yüzyılın başlarında ve Cengiz Han’ın zulmünden kaçarak gerçekleşti. Orta Asya bozkırlarında ne kadar Türk-Türkmen varsa, sel olup Anadolu’ya akıyordu. Konya’daki Selçuklu yönetimi bu yeni gelen kafileleri Batı Anadolu’nun ve Batı Karadeniz’in en ücra bölgeleriyle Torosların yamaçlarına iskan etti.
Merkez’e uzak, dağlara yakın!
Yerleşik düzenle, yani otoriteyle, hiçbir zaman barışık olmadılar, hâlâ da barışık olduklarına dair bir emare göremiyoruz. Aslında anarşi yaratmak, kargaşaya sebep olmak gibi bir niyetleri yok ve tarihin hiçbir safhasında da olmadı; ama buna rağmen “merkezi otoriteyle” yahut “sistemle” araları hep bozuk, mesafeli ve soğuk oldu. Peki ama, niçin böyle? Bu soruya verilecek cevap kısaca şudur; yaşam biçimleri ve tabiatları gereği böyle! Yani bir ideolojik şekillenmeden kaynaklanan örgütlü bir reaksiyon yok ortada. Hiçbir Yörük obası sert disiplinden ve otoriter dayatmadan hoşlanmıyor, çünkü bu durumu yaşam biçimine, kişiliğine ve bizzat ontolojisine saldırı olarak algılıyor. Ve sırf bu nedenle, altı yüz yıllık Osmanlı hükümranlığı boyunca ve hatta 20. yüzyılın ortalarına kadar Yörükler, hep sistemden uzak durdular.
Hep özgür, hep gezgin
Hiçbir şeyin aşırısından hoşlanmıyor Yörükler; hiçbir meseleye “çok derinden” bakmayı sevmiyorlar. Namaz kılanı, dindar olanı seviyorlar meselâ. Ama aşırıya kaçmış bir sofuluğa, abartılı bir dini yaşam formuna hep uzak duruyorlar. Çok okumayı, felsefi düşünmeyi, düşüncede derinleşmeyi pek sevmiyorlar, ama okuyanı, yazanı çok seviyorlar. Çünkü Yörük’ün ruhu hep gezgin, hep özgürdür. Oysa derin öğretiler hep disiplin demektir, hep disiplin…
Bütün çağlara meydan okumak
Artık 21. asırda develer, çan sesleri, köpek havlamaları ve kuzu melemeleri eşliğinde yapılan uzun yolculuğun sonuna geldik. Gayrı Aydın Yörükleri, Teke Yörükleri, Sarıkeçili Yörükleri, Karakeçili Yörükleri, Hayta Yörükleri, Yeni Osmanlı Yörükleri ve dahi sayısız Yörük Obaları, bu berbat çağın acımasız gerçekliğine bir zamandır teslim olmuş durumdalar. Ama Yörük çocuklarının ruhuna kazınmış olan “göçmek” sevdası yine de yok olmuş değil. Ve kıyamete kadar da bu sevda, “göçmek” sevdası, “dağların ardında yitip gitmek” sevdası, “türkülerin ardına düşüp gitmek” sevdası, bitecek gibi görünmüyor. İnsanlık hangi çağlara savrulursa savrulsun, kıyamet kopmayınca, bu sevda bitmeyecek.
Sayın Eşref Ural ;Açıklamalarınız tanıtımınız ,ı beğendim ancak aramızda fark olsada onlar, doğuştan özgür yaşamaya alışmışlarsada ,yaşam gereği ,yüklerinin ağır olmasından dolayı okumayı sevseler de zaman müsait olmadığı için aynı zamanda kendi sorunlarından fırsat bulamıyorlar, çocuklarını ,ilk okula gönderirler okurlarsa devamını da yaparl ancak ,kendileri yetiştirir ,diker örer kilim dokur ,kendi ihtiyaçlarını kendileri üüretirler ,yünlerini boyar kendileri kirma da ipliğe dönüştürür ,onun için dışa açılma şansı olmamaktadır, geçilidirler ,sakinolup iyi niiyetlidirler karşı tarafın da öyle olmasını isterler!Yıllardır devam eden gelenekleri birbirlerine olan saygıdan ve göreneklerine de sadıktırlar! TÜRK OLMAKLADA SON DERECE MUTLUDURLAR !Yobaz değillerdir !ATATÜRK,çüdürler!