Kış turizminin gözdelerinden Kartalkaya’da bir otelde çıkan yangın 78 canımızı aldı götürdü. Aramızdan öbür dünyaya göç edenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarının başı sağ olsun. Yararlılarımız var. Acil şifalar diliyorum.
Yangından etkilenenlerin psikolojik travmaları var. Bu acı öyle böyle, kolayca unutulacak bir acı değil.
Yangından bu yana istisnasız her gün tartışmalar var. Sorumluluğun kimde olduğu, kimler görevlerini yapmadı, sürekli tartışmalar yapılıyor. Yangın ilk günden siyasete de sıçradı herkes savunma içerisinde.
Sorumluluk Bolu Belediyesi’nde değil Turizm Bakanlığı’nda, yok öyle değil Bakanlık görevini yaptı, Belediye yapmadı…
Bu tartışmaların bana göre hiçbir önemi yok. Ne de olsa kimse sorumluluğu üzerine almıyor. Tartışmalar neticesinde ortaya dökülen belgeler, otel çalışanlarının, yangından kurtulanların ifadeleri işin cılkının çıktığını gösteriyor. Herkesin gözü önünde işlerin aksi gitmesini bekleyen bir otel varmış.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli salı günü yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanıyor ve bu açıklama tartışmalara nokta (.) koyuyor:
“Otel sahibinden İl Özel İdaresine, Valilikten, Belediye ve ilgili Bakanlığa kadar 78 vatandaşımızın vebalini ya kurumsal veya kişisel olarak uhdesinde taşıyanlar millet, hukuk ve tarih önünde hesabını tek tek versinler. “Beni ilgilendirmiyor, benim yetki alanımda değil” demek en başta ülkemizin demokratik hukuk imajını, ahlaki sorumluluk iradesini gasp etmek ve çiğnemektir. Ne yapacağız? Bu yangının faturasını Köroğlu Dağı’ndaki yaban hayvanlarına mı çıkaracağız?”
Aslında otel yangını ile Türkiye’mizde çalışmayan bir sistem gün yüzüne çıkmış oldu. DE-NE-TİM…
Denetim yok deyince hemen alınganlıklar başlıyor. Var mı? Kuralların çalıştığı/çalıştırıldığı bir denetim var mı? Ya da neden hissetmiyoruz?
Geçtiğimiz günlerde üç harfli marketlerde 34 liraya satılan bir kakao bir hafta sonra 40 liraya satılmaya başladı. Bizzat şahidiz. Çaykur Tiryaki çayda indirim yapılıyor, 150 liradan indirim yapılarak 135 liraya satılıyor, sonra çok geçmeden bir bakıyoruz, 180 lira, sonra biraz daha yukarıda.
Afaki, sebepsiz artışlar neden durdurulamıyor? Ne yapalım bizler mi denetleyelim? Bir de denetim yapıyoruz diye resim paylaşırız.
Bir örnek de kendi sektörümüzden verelim. Bir tohum firmasında görev yapan tecrübeli bir meslektaşımıza bir toplantıda sebzelerde virüs hastalıklarının çok yaygın olduğunu, virüs yayılmasının sebeplerini sordum. Verilen cevaba göre yayılma sebebi şunlar:
1- Vektörler. Mekanik olarak kullanılan alet, araç ve gereçler sebep olabilir. Çiftçi kendisi bulaştırabilir. Böcekler bulaştırabilir.
2- Fide ile bulaşabilir.
3- Genetik kaynak sebep olabilir. Yani çeşit ya da tohum bir kaynaktır.
Sorumun devamı ise sizin firma tohumu nerede ürettirip ülke içinde satış yapıyor. Cevap elbette yurt dışında. Peki ülke içerisine giren tohumlar analize tabi tutuluyor mu?
Cevap:…
Piyasada satılan çeşitlerin sağlıklı olduğuna dair belgeleri var. Bunun altını çizelim. Sonra hatırlatalım. Özellikle domates üretimini virüs hastalıkları sınırlandırmaya başladı. Önümüzdeki süreçte domates üretimi azaldı diye duyarsak diye not edelim. Belki bir şeyler yapmak isteyenler olabilir. Mesela iyi bir DENETİM gibi.
Açıkçası otel yangınıyla ortaya çıkan suiistimal silsilesi fırsat bilinip, keşke bütün sektörler kurallar çalıştırılarak denetlense.
Oteller, marketler, sigorta şirketleri, kamu kurumları, üniversiteler… Özel ya da kamu fark etmez.
Unutmayalım, kuralların düzgün şekilde çalıştırılması ve bunu uygulayanların desteklenmesi ülkemizin imajını güzelleştirecektir. İnsanlarımıza GÜVEN verecektir.
Yine unutmayalım, DENETİM de bir nakdi yardımdır.