Bize armağan edilmiş bir ömrü ne şekilde kullanıyoruz? Hoyratça yoksa usulca mı? Sakin kalarak mı yoksa hızlıca mı? Dolu dolu mu yoksa içi hep boş bir biçimde mi?
Cevabınız hiçbiri de olabilir. O ömür için başka sorular sorulup başka cevaplar verilebilir. Kendi açımdan konuyu farklı mecralara çekmeden sadede gelmek istiyorum. Siz de takdir ederseniz konu konuyu açar.
Bize hediye edilmiş bir olan o ömrü hepimiz farklı bir şekilde ve özgürce harcarız. Harcarız dedim çünkü ömrümüz zamansal olarak sınırlıdır. Bu dünyada sonsuz yaşamak diye bir özelliğimiz yok. Sınırlı imkânlarla sınırlı fiillere imza atarız. Her istediğimizi gerçekleştirmede kısıtlıyız.
Ancak sınırlı hâllerimiz bir olan ömrümüzü kötü veya boş geçirmek için kanaatimce bahane olmamalıdır. Zira başka bir ömrümüz yok. Başka bir hayatımız hiç yok. Başka ekstra zamanımız da yok.
Su misali akan zamanda ömrümüze ait saatteki kum son hızla bitmeye doğru yol alıyor. Geçen her değer ve bizi tanımlayan neyse ömürden geçiyor. Her an ömürden bir yaprak yere düşüyor. Mevsim fark etmeksizin ömürdeki yaprak dökümü devam etmektedir.
Bir olan ömrümüze gerçek anlamda değer vermediğimizde elimizi öpen pişmanlık cümleleri olur. Bir olan ömrümüze vaktinde sarılmadığımızda kaçan tren ardında hüzünle bakan gözler oluruz.
O yüzden bir olan ömrümüze şah damarı gibi yakın durup onunla anbean anlam dolu bir yaşam sürmek için ön ayak olmalıyız. Başka alternatifi olmayan ömrümüze canımız gibi bakmalıyız.