Bir zamanlar ne çok değerimiz, ne çok güzel yanımız, ne çok sevecen hâlimiz, ne çok sıkıca bağlı kaldığımız oyunumuz, ne çok korku dolu saklanışımız, ne çok ağaca tırmanışımız ve ne çok tutunacak hatıramız vardı.
Büyümekle hata üstüne hata yaptık sanırım.
Büyümekle düşlerimize bir bir elveda dedik.
Büyümekle içimizdeki çocuğun gözlerini kararttık.
Büyümekle kendimize haksızlık yaptık.
Çünkü bir zamanlar sayısız düşlerimiz, göğü kaplayan ışıltılı yıldızlarımız, sokakları sabah akşam mesken eden heyecanlarımız, cepleri dolduran rengârenk misketlerimiz, oyundan oyuna koşan keskin ve açık gözlerimiz, büyük tepeleri dolaşan küçük adımlarımız vardı.
Büyümekle o sevdiğimiz nimetlerden peyderpey uzaklaştık.
Büyümekle kendimize kapkara dünyalar armağan ettik günbegün.
Bir zamanlar çok arkadaşımız, çok sevimli kuzumuz, çok patika yolumuz, çok karınca yuvamız, çok yamalı pantolonumuz, çok kırık yerimiz, çok umutlu yarınımız, çok tatlı rüyamız ve çok ter attığımız vaktimiz vardı.
Büyüdük, başka insanlar olduk.
Büyüdük, bambaşka ve içi boş davranışlara sahip olduk.
Bir zamanlar özgürlük ve bize ait özgürlüğümüz tamdı, gökyüzü olabildiğine mavi ve karşımızda göz alabildiğine duran manzaralar vardı.
Büyüdük, esir düştük beton kaplamalı şehirlere.
Büyüdük, mavi gökyüzüne bakacak canlı bakışlarımızı yitirdik.
Büyüdük, önümüzü göremez olduk teknolojik cihazlardan ve çarpık kentlere ev sahipliği yapan binalardan.
Ah. Ah bir zamanlar ne çok ve güzel kavuşmalarımız, ne çok ve iyi yolculuklarımız, ah bir zamanlar ne çok biz vardı(k).
Büyümekle hata ettik.
Büyümekle yanlış üstüne yanlışlara imza attık.
Büyümekle dünyamız bize yetemez oldu.
Büyümekle sen ve ben kavgasına tutuştuk, hiç gereği yokken.
Oysa küçükken yarınlara dair insanca yaşamaktı bütün arzumuz.