İnsan olarak bazen kendimizi kaybederiz. Çabuk kaybederiz. Gereği hiç yokken kendimizi kaybederiz. Söylenilmeyecek laflar ederiz. Dile getirilmeyecek iddialarda bulunuruz. Masaya yatırılmayacak meselelerden dem vururuz. Olmayacak şeylere imza atarız. Akla ziyan hareketlere öncülük ederiz. Ruhu incitecek yolculuklara çıkarız. Bütünlüğümüzü bozacak eylemlerin öznesi oluruz.
Bizden beklenilmeyen ve bize yakışmayan hareketler yaparız. Bize güvenenleri, bize inanmışları hayal kırıklığına uğratırız. Bize dağ diye yaslananları yarı yolda bırakırız. Bize sırtını dayayanları en küçük zahmette yalnız bırakırız. İyi niyetle bize yaklaşanları üzme meylinde oluruz. Bizi sevenlerin kalbini derinden yaralarız. Bizi iyi bilenleri hayal kırıklığına uğratırız. Bizimle olanların kuyusunu kazmakla meşgul oluruz. Bizimle aynı yolculuğa çıkanları tek başına bırakırız. Yanımızda duranlara değil uzağımızda yaşayanları el üstünde tutarız.
Kendimizi kaybederken sağımızda ve solumuzda olacakları hesaba katmayız. Başkalarının huzurunu kaçırırız diye endişe etmeyiz. Başkalarının rahatsızlık duymasından rahatsızlık duymayız. Diğer insanları düşünmeyiz. Vicdanımızın sesini duymayız. Diğer insanları habire kendi gözümüzle yargılarız. İnsanlara ve özellikle tanımadığımız insanlara karşı ön yargılı davranırız. Aslında yaptığımız şey baştan sona ve tamamen bencilliktir.
İnsan olarak hem garibiz hem değişik. Hem donanımlı hem dağınığız. Hem akıllı hem aptal durumdayız. Hem istekli hem sabırsızız. Hem insan seven hem can yakanız. Belirli ve belirgin bir çizgimiz yok. Aynı anda birçok şeyle meşgul olurken başka zamanda kayda değer hiçbir şey yapmayız.
Tek bir konu üzerinde kafa yormamız gerekirken aynı anda birçok şey için emek harcarız. Bir şeye tam tamına eğilmek varken çok şeye boğarız kendimizi. Yazık ederiz. Kendimize, değerli zamanımıza ve kıymetli canımıza yazık ederiz. Ve b/öylece elimizde kalır her şey, birçok şey yapmaya çalıştığımız için.