Savaş olmasa, öldürülmese insanlar. Analar ağlamasa, babalar yas tutmasa. Çocuklar korka korka büyümese. Nefret tohumları ekilmese. Zulümler son bulsa. Güçlüler zayıfları ezmese. Barış devamlı olsa, huzur dalgalansa her yerde. Daha iyi olmaz mı hepimiz için?
Zor mu barış? Zorluk çıkarmak kime neler kazandıracak ki? Hepimizin isteği değil mi her güne mutlulukla uyanmak? Hepimizin isteği değil mi ailesiyle ve sevdikleriyle güzel zamanlar geçirmek? Ve hepimizin isteği değil mi istediği memlekete korkmadan gitmek, gidebilmek?
İnsanlar olarak çok acı çektik. Çok zulüm gördük. Çok haksızlık yaşadık. Çok öldük. Çok öldürüldük. Çok kayıp verdik. Ve çok ayıp ettik, birbirimizin canını alarak.
İnsanlar anlaşıp birbirinin canını almaktan derhal vazgeçmeli. Yetti. Onca can pisipisine gitti. Onca güzel kalpli yiğit gitti. Gidenlerin ahı dokunacak hepimize. Hepimiz sorumluyuz ve suçluyuz. Üzülmekle ve birilerini lanet etmekle bir şey düzelmez.
Duruş devamlı olmalı. Daimi bir tepki olmalı. Silah yerine eğitime, sağlığa harcamalar yapmalıyız. Yeşil alanları artırmak için mesailer harcamalıyız, birbirimizin boğazına sarılıp kan akıtarak değil. Bugünlerimizi ziyan ederek değil, yarınlarımızı hesaba katarak hareket etmek asıl ve asli görevimiz olmalı. İnsanı da doğayı da aynı anda koruyacak vicdanlara sahip olmalıyız bir an önce.
Ve köşeye çekilmek yahut susmak da çare değil. Çare yediden yetmişte. Çare herkeste. Çare bizde. Çare barış'mak ama demeden, öne sürmeden bir şart. Dünyamız ve biz insanlar, huzur içinde yaşamak zorundayız. Çünkü başka dünyamız yok!