Futbol kulüpleri sadece futbol kulüpleri değil, sosyal ve siyasal alanda da toplumsal etkileri olan, duruşlarıyla milyonlarca insanı etkileyen kurumsal yapılardır…
İşte bu nedenledir ki futbol kulüplerinin toplumsal etkilerinin güçlü olmasından dolayı siyasi iktidarların ve siyasi muhalefet partilerinin her zaman “oy avcılığı” yaptıkları birer “aparat” durumuna getirilmiştir.
Dolayısıyla futbol kulüpleri kimler tarafından yönetilirse “bize fayda sağlar” düşüncesindeki siyasi kadrolar, kulüplerin yönetiminin oluşmasına her zaman müdahale ederler…
Bu müdahale doğal olarak bir “rant” oluşturur.
Bu rant, kulübün gelirlerinden ziyade hizmet(!) edeceği siyasi çevrelerin ihalelerinden, satın almalarından, teşviklerden ve devlet bankası kredilerinden doğacak ranttır.
Ve bu rantın peşinde koşan, kundurasının ucuna top değmemiş iş insanları, serbest meslek sahipleri, futbol topunu gördüğünde bomba sanarak karakola koşan herkes kulüp başkanlığına ve yönetimine talip olurlar…
Kısaca söyleyecek olursak; siyaset kurumları (iktidar, muhalefet fark etmez) futbol kulüplerinin yöneticilerine “futboldan anlayıp anlamaman önemli değil.
Bana oy getir, ben de sana ne istersen vereyim” der.
İşte bu ilişki spor dünyasının temel ilişkisi olmuştur.
Haliyle zaman içerisinde kitleleri büyüleyen futbol endüstrisi futbolcu transferinden reklamlara, forma satışından televizyon yayınlarına, stat, altyapı yatırımlarından iletişim ve ulaşıma, taraftar organizasyonlarından medya yatırımlarına kadar uzanan gelirlerle yüz milyarlarca dolarlık bütçelerin havada uçuştuğu bir sektör durumuna gelmiştir.
Futbol sadece bu kadarla kalmamış, soygun sisteminin en ağır şekilde uygulandığı siyasal sistemlerin “kitleleri uyuşturma” aracı haline de getirilmiştir.
Asgari ücretle çalışan, ya da işsizlikten kıvranan yoksul insanlar sistemin yürtttüğü “futbol propagandasının” baskısı ile hafta sonu oynanacak taraftarı olduğu kulübün maçına odaklanır, bir hafta boyunca da sohbetlerinin ana temalarından biri haline getirilmiştir.
Kitlelerde meydana getirilen futbol tutkusu sayesinde yoksul, yokluk içinde yaşayan kitlelerin soygun sistemini sorgulayamamaları sağlanmış ve bu sayede servet transferi gizlenmiş, futbolcu transferi öne çıkarılmıştır…
Bunca açıklamayı ayın 7 ya da 14’ünde yapılacak olan kongrede, yukarda yazdığım sistemin bir parçası haline getirilen Antalyaspor Kulübünün yeni başkanı ve yönetiminin belirleneceği için yazdım…
Çevrede konuşulanlara şöyle kulak kabarttım, kimler bu işe gönüllü(!) diye…
Başkanlığa aday olan üç kişi var…
“Sinan Boztepe, Mustafa Ergun, Sezgin Özer…”
Peki bu üç kişinden birisinin Başkan olması için kulis yapanlar kimler?
Öyle isimler zikredildi ki vay vay vay…
Eski bakanlardan birkaç belediye başkanına, millletvekillerinden partilerin il başkanlarına, turizmcilerden iş insanları kuruluşundaki yöneticilere, federasyon yönetimlerinden saray bağlantılı avukatlara uzanan 50’den fazla “futbol aşığı(!)” insandan söz edildi.
Bu insanların hepsi de gençliklerinde futbolcuymuşlar, yani futboldan iyi anlıyorlar(!)…
Hala golf başta olmak üzere her türlü sporu yaşlarına göre yapıyorlarmış…
Yani anlayacağınız her türlü rantın uzağında olan Antalya aşığı bunca insan bu kentin marka(!) değerini artıracak olan kulübün iyi yönetilmesi için seferber olmuşlar…
Ne diyeyim! Balıkçıların dediği gibi “rastgele.”